| Ömer Nasuhi Bilmen Meali |
|
| 1: (1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir. | |
| 4: (4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir. | |
| 7: (7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş'emedir, nedir Ashâb-ı Meş'eme? | |
| 10: (10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena'im olacaklardır. | |
| 13: (13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler. | |
| 16: Onların üzerine karşı karşıya olarak yaslanıcılardır. | |
| 17: (17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile. | |
| 19: (19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet'in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar). | |
| 21: (21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır). | |
| 23: (23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır). | |
| 25: (25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir | |
| 27: (27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar. | |
| 29: Ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları (altında)dırlar. | |
| 30: Ve yayılmış gölgededirler. | |
| 31: (31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler. | |
| 33: Ne kesilmiş ve ne de men edilmiş(olan meyveler arasında). | |
| 34: (34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık. | |
| 36: (36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık. | |
| 38: (38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir. | |
| 41: (41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler. | |
| 44: (44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır. | |
| 47: Ve demekte olmuşlardı ki: «Biz öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, mutlaka bizler mi elbette diriltilip kaldırılmış kimseleriz?» | |
| 48: (48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).» | |
| 51: Sonra şüphe yok ki, sizler ey sapıklar, tekzîp ediciler! | |
| 52: Elbette ki, zakkumdan olan bir ağaçtan yiyecek kimselersiniz. | |
| 53: Artık karınlarınızı ondan doldurucularsınız. | |
| 54: (54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz. | |
| 56: İşte bu, onların o ceza günündeki ziyafetleridir. | |
| 57: Biz sizi yarattık. Artık tasdik eder olmalı değil mi idiniz! | |
| 58: Rahimlere döktüğünüz nutfeyi gördünüz mü? (haber veriniz!) | |
| 59: Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcılar Biz miyiz? | |
| 60: Sizin aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Biz önüne geçilmiş olanlar değiliz. | |
| 61: (61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş'ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz? | |
| 63: Şimdi ektiğiniz tohumu gördünüz mü? | |
| 64: Haber veriniz onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler Biz miyiz? | |
| 65: Eğer dilese idik onu elbette bir ot kırıntısı yapardık. Artık siz, şaşırır dururdunuz. | |
| 66: (66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu? | |
| 69: (69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz? | |
| 72: (72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun. | |
| 75: (75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir. | |
| 77: (77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur'an'dır. Bir mahfûz kitaptadır. | |
| 79: Ona tamamen temiz olanlardan başkası el süremez. | |
| 80: Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. | |
| 81: Şimdi siz bu kelâma ehemmiyet vermeyiciler misiniz? | |
| 82: Ve rızkınızı siz muhakkak kendinizin yalanlamanızdan ibaret mi kılacaksınız? | |
| 83: (83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz. | |
| 85: Ve biz (O can çekiştirene) sizden daha yakınız. Velâkin siz göremezsiniz. | |
| 86: O halde haydi, eğer siz ceza görmeyecekler oldunuz iseniz. | |
| 87: Onu (o çıkmak üzere olan canı) geri çevirseniz ya. Eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz! | |
| 88: Artık (o ölen) eğer mukarreblerden oldu ise, | |
| 89: İşte (ona) bir rahat, bir güzel rızk ve bir Nâim cenneti (vardır). | |
| 90: Ve eğer Ashâb-ı Yemîn'den ise, | |
| 91: İmdi sana Ashâb-ı Yemîn'den bir selâm (denilecektir). | |
| 92: Ve fakat eğer tekzîp edenlerden, sapıklardan oldu ise, | |
| 93: Artık (ona da) pek kaynar sudan bir ziyafet vardır. | |
| 94: Ve cehenneme bir atılış (da vardır). | |
| 95: Şüphe yok ki bu, elbette bu, (verilen haberler) dosdoğru bir hakikattır. | |
| 96: Artık azim olan Rabbinin ismiyle tesbihte bulun. | |