| Muhammed Esed Meali |
|
| 1: Düşün sıra sıra dizilmiş bu (mesajlar)ı, | |
| 2: ve bir vazgeçme çağrısı ile (kötülüklerden) alıkoymasını, | |
| 3: ve (bütün dünyaya) bir öğüt ve uyarıda bulunmasını: | |
| 4: Şüphe yok ki sizin İlahınız Tek'tir, | |
| 5: göklerin ve yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi; bütün gündoğumu noktalarının Rabbi! | |
| 6: Biz yeryüzüne en yakın gökleri yıldızların güzelliğiyle süsledik, | |
| 7: ve onları her türlü bozguncu, şeytani güce karşı emin kıldık, | |
| 8: (ki) onlar, (o bilinmeyeni bilmek isteyenler,) yüce sakinler topluluğuna kulak veremesinler ve her taraftan kovulup sürülsünler, | |
| 9: (rahmetten) yoksun kalsınlar ve (öteki dünyada) kendilerini bekleyen ebedi azaba duçar olsunlar; | |
| 10: ama eğer birisi (bu bilgiden) bir kırıntı koparmayı başarırsa, (bundan dolayı) yakıcı bir alevin pençesine düşsün. | |
| 11: Ve şimdi, o (hakikati inkar ede)nlerden sana cevap vermelerini iste: Onları yaratmak, Bizim yarattığımız bu (sayısız mucizelerden) daha mı zordur? Nitekim Biz onları (basit) bir balçıktan yarattık! | |
| 12: Hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken onlar (yalnızca) alay ederler; | |
| 13: ve (hakikat) kendilerine hatırlatıldığında onu kavramaya yanaşmazlar; | |
| 14: ve bir (ilahi) mesajla muhatab olduklarında onu küçümserler | |
| 15: ve "Bu, bir (beşerin) büyülü sözlerinden başka bir şey değildir!" derler, | |
| 16: "Ne? Ölüp toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra sahiden yeniden dirilecek miyiz? | |
| 17: Yani eski atalarımız da mı?" | |
| 18: De ki: "Elbette, hem de en perişan ve zavallı şekilde!" | |
| 19: Çünkü o (alay ettikleri yeniden dirilme,) bir itham çığlığı şeklinde (aniden onların tepesinde patlayacak.) İşte o zaman (hakikati) anlamaya başlayacaklar, | |
| 20: ve "Eyvah!" diyecekler, "İşte Hesap Günü bugündür!" | |
| 21: (Ve onlara şöyle denilecek:) "Bu, yalanlamış olduğunuz (gündür, şaşmaz hakikat ile sahte ve yalan arasında) ayrım günüdür!" | |
| 22: (Ve Allah şöyle buyuracaktır:) "Toplayın bütün o zalimleri, kendileri gibi olanlarla ve bütün o Allah'tan başka taptıkları (ile) birlikte; | |
| 23: ve hepsini yakıcı ateşin yoluna sürün, | |
| 24: ve onları (orada) tutun!" (O zaman) böylelerine sorulacak: | |
| 25: "Size ne oldu ki (şimdi) birbirinize yardım etmiyorsunuz?" | |
| 26: Hayır, onlar o Gün isteyerek (Allah'a) teslim olacaklar; | |
| 27: fakat (çok geç kaldıklarından) birbirlerine dönüp bakacaklar ve birbirlerinden (geçmiş günahlarının yükünü hafifletmelerini) isteyecekler. | |
| 28: (Onların) bir kısmı: "Bakın" diyecek, "Siz bize (ayartma niyetiyle) sağdan yaklaşırdınız!" | |
| 29: Ötekiler, "Hayır" diyecekler, "aslında siz kendiniz imandan zerre kadar nasip almamıştınız! | |
| 30: Üstelik sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, bilakis, siz küstahça bir kibire kapılmıştınız! | |
| 31: Fakat şimdi Rabbimizin sözü bizim (de) aleyhimize çıktı, biz (günahlarımızın acı meyvesini) mutlaka tadacağız. | |
| 32: O halde, sizi derin bir sapıklığa ittiğ(imiz eğer doğruysa), o zaman biz de vahim bir sapıklığa düşmüşüzdür!" | |
| 33: O Gün onların hepsi ortak azaplarını paylaşacaklar. | |
| 34: Günaha batmış olanlara işte böyle davranacağız: | |
| 35: çünkü bakın, ne zaman onlara "Allah'tan başka ilah yoktur!" denilse küstahça böbürlenirlerdi | |
| 36: ve "Mecnun bir şairin sözüyle biz ilahlarımızı mı terk edeceğiz?" derlerdi. | |
| 37: Hayır, asla! (Sizin deli şair dediğiniz) o kişi hakikati getirmiştir; ve o, (Allah'ın önceki) elçilerinin (bildirdikleri) hakikati tasdik etmektedir. | |
| 38: Bakın siz, (öteki dünyada) acıklı azabı tadacaksınız, | |
| 39: ama yapmış olduğunuzdan başka bir şeyle cezalandırılmayacaksınız. | |
| 40: Ancak Allah'ın halis kullarına böyle davranılmayacak: | |
| 41: (öteki dünyada) onlar için, yabancısı olmadıkları bir rızık hazırlanacaktır | |
| 42: (yeryüzündeki hayatlarının) ürünü olarak; ve onlar ağırlanacaklardır | |
| 43: nimet bahçelerinde, | |
| 44: mutluluk tahtları üzerinde birbirlerine (sevgi ile) bakışarak. | |
| 45: Aralarında dupduru pınarlardan (içecekle doldurulmuş) bir kase dolaştırılacak, | |
| 46: berrak ve içenlere tat veren (bir içecek); | |
| 47: çarpmayan ve sarhoşluk vermeyen. | |
| 48: Ve yanlarında yumuşak bakışlı, güzel gözlü eşler olacak, | |
| 49: gizlenmiş (deve kuşu) yumurtaları gibi (kusursuz) eşler. | |
| 50: Hepsi dönüp (geçmiş hayatları hakkında) birbirlerine sorular soracaklar. | |
| 51: İçlerinden biri şöyle diyecek: "Bakın, benim (yeryüzünde) bir arkadaşım vardı, | |
| 52: (bana) derdi ki, 'Ne? Sen onun doğru olduğuna gerçekten inananlardan mısın, | |
| 53: ölüp toz ve kemik yığını haline geldikten sonra yargılanacağımıza!" | |
| 54: (Ve) ekleyecek: "Bakmak (ve onu görmek) ister misiniz?" | |
| 55: Bunun üzerine dönüp bakar ve o (arkadaşı)nı yanan ateşin ortasında görür; | |
| 56: ve "Aman Allahım!" der, "(Ey eski arkadaşım), neredeyse (beni de) mahvedecektin! | |
| 57: Eğer Rabbimin lütfu olmasaydı ben de (şimdi) (azaba) uğratılanlar arasında olurdum! | |
| 58: Ama sonra, (ey cennetteki arkadaşlarım,) biz gerçekten (bir daha) ölmeyeceğiz, | |
| 59: önceki ölümümüz dışında ve (bir daha) azaba uğratılmayacağız, değil mi? | |
| 60: İşte bu; bu, gerçekten müthiş bir mazhariyettir!" | |
| 61: (Allah yolunda) çalışanlar, demek ki böyle bir şey için çalışırlar! | |
| 62: Böyle (bir cennet) mi daha iyi bir ağırlanmadır, yoksa (cehennemin) ölümcül meyve ağacı mı? | |
| 63: Gerçek şu ki, biz o (ağac)ı zalimler için bir sınama aracı yaptık, | |
| 64: zira o, (cehennemin) yakıcı ateşinin ortasında büyüyen bir ağaçtır, | |
| 65: meyvesi şeytanların kellesi gibi (tiksindirici)dir; | |
| 66: ve (zalim)ler ondan yemeye ve karınlarını onunla doldurmaya mahkumdurlar. | |
| 67: Bunun da üzerinde, onlar korkunç bir ümitsizlik (cezası)na çarpılacaklardır! | |
| 68: Ve bir kez daha (söyleyelim): yakıcı ateş onların nihai durağı olacaktır; | |
| 69: çünkü onlar atalarını eğri bir yol üzerinde buldular, | |
| 70: ve (şimdi) atalarının izinden gitmeye can atıyorlar! | |
| 71: Onlardan önce gelip geçmiş eski toplumların çoğu yollarını şaşırmıştı, | |
| 72: halbuki kendilerine uyarıcılar göndermiştik. | |
| 73: Bak şu uyarılmış olanların haline! | |
| 74: Allah'ın halis kulları hariç, (insanların çoğu sapkınlığa mütemayildir.) | |
| 75: Nuh (işte bu sebeple) Bize yalvarmıştı ve Bizim cevabımız ne güzeldi, | |
| 76: çünkü onu ve ailesini o korkunç felaketten kurtardık, | |
| 77: soyunu (yeryüzünde) kalıcı yaptık; | |
| 78: ve böylece onun sonraki kuşaklar arasında yaşayıp anılmasını sağladık. | |
| 79: "Bütün alemlerde Nuh'a selam olsun!" | |
| 80: İşte Biz güzel işler yapanları böyle ödüllendiririz; | |
| 81: çünkü o, Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı; | |
| 82: (böylece o'nu ve kendisini izleyenleri kurtardık) ve sonra ötekileri suda boğduk. | |
| 83: Doğrusu İbrahim de onun yolundan gidenlerdendi, | |
| 84: Rabbine tertemiz bir kalp ile yönelmişti, | |
| 85: babasına ve halkına şöyle seslenmişti: "Siz neye tapıyorsunuz? | |
| 86: Bir yalan(a) -Allah'tan başka güçler(e)- (boyun eğmek) mi istiyorsunuz? | |
| 87: Öyleyse alemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?" | |
| 88: Sonra yıldızlara gözünü dikti, | |
| 89: ve "Ben kesinlikle (gönlümden) rahatsızım!" dedi, | |
| 90: bunun üzerine onlar ona arkalarını döndüler ve uzaklaşıp gittiler. | |
| 91: O da onların tanrılarına gizlice yaklaştı ve "Ne o! (Önünüze konulmuş nimetlerden) yemiyor musunuz? | |
| 92: Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?" dedi. | |
| 93: Sonra üzerlerine yürüyüp onlara sağ eliyle vurdu. | |
| 94: Bunun üzerine diğerleri koşarak o'na doğru geldiler (ve yaptığından dolayı o'nu suçladılar). | |
| 95: O, "Siz" dedi, "kendi ellerinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz? | |
| 96: Oysa sizi de, sizin yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır!" | |
| 97: Onlar, "Bir odun yığını hazırlayın ve o'nu yanan ateşin içine atın!" diye bağırdılar. | |
| 98: Ona kötülük yapmak istediler, ama Biz (onların planlarını bozduk ve böylece) onları küçük düşürdük. | |
| 99: (İbrahim,) "Ben" dedi, "(bu toprakları terk edeceğim ve) Rabbim beni ne tarafa sevk ederse oraya gideceğim!" | |
| 100: (Ve şöyle yalvardı:) "Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla!" | |
| 101: Bunun üzerine ona (kendisi gibi) yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik. | |
| 102: Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: "Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin?" (İsmail): "Ey babacığım" dedi, "sana emredilen neyse onu yap! İnşallah beni sıkıntıya göğüs gerenler arasında bulacaksın!" | |
| 103: Fakat ikisi Allah'ın emri (olarak gördükleri)ne kendilerini teslim edince ve (İbrahim) onu yüzüstü yatırınca, | |
| 104: kendisine seslendik: "Ey İbrahim, | |
| 105: sen şimdiden o rüya(nın amacı)nı yerine getirmiş oldun!" İşte iyilik yapanları Biz böyle ödüllendiririz: | |
| 106: çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi. | |
| 107: Ve fidye olarak o'na büyük bir kurban verdik, | |
| 108: böylece o'nun sonraki kuşaklar tarafından şöyle hatırlanmasını sağladık: | |
| 109: "İbrahim'e selam olsun!" | |
| 110: Biz iyileri böyle ödüllendiririz, | |
| 111: çünkü o Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı. | |
| 112: Ve (zamanı geldiğinde) ona, (kendisi de) bir peygamber (olan) dürüst ve erdemli birini, İshak'ı müjdeledik; | |
| 113: onu ve İshak'ı kutsadık ama onların soyundan iyi işler yapan da çıkacak, kendisine açıkça zulmeden de. | |
| 114: Biz, Musaya ve Harun'a da lütufta bulunduk; | |
| 115: onları ve kavimlerini büyük bir (kölelik) felaket(in)den kurtardık, | |
| 116: ve kendilerine yardım ettik de (sonunda) zafer kazanan onlar oldu. | |
| 117: Onlara (doğru ile eğriyi) ayırd eden ilahi kelamı verdik, | |
| 118: ve onları doğru yola ilettik, | |
| 119: ve sonraki kuşaklar arasında yaşayıp anılmalarını sağladık: | |
| 120: "Musa'ya ve Harun'a selam olsun!" | |
| 121: İyileri işte böyle ödüllendiririz, | |
| 122: çünkü onların ikisi de gerçekten inanmış kullarımızdandı. | |
| 123: Kuşkusuz, İlyas (da) elçilerimizden biriydi | |
| 124: ve kavmine şöyle seslenmişti: "Allah'a karşı sorumluluğunuzu idrak etmez misiniz? | |
| 125: Ba'l'e yalvarıp sanatkarların en güzelini, (Allah'ı) bırakır mısınız, | |
| 126: Allah'ı, sizin ve evvelki atalarınızın Rabbini?" | |
| 127: Fakat onlar (İlyas'ı) yalanladılar: bu nedenle (Hesap Günü) kesinlikle yargılanacaklardır, | |
| 128: yalnız Allah'ın halis kulları hariç; | |
| 129: ve o'nun sonraki nesiller arasında yaşayıp anılmasını sağladık: | |
| 130: "İlyas'a ve o'nun yolundan gidenlere selam olsun!" | |
| 132: çünkü o, gerçekten inanmış kullarımızdan biriydi! | |
| 133: Şüphesiz, Lut da elçilerimizden biriydi; | |
| 134: (dolayısıyla, o'nun günahkar ülkesini cezalandırırken) kendisini ve aile efradını kurtardık, | |
| 135: geride kalanlar arasında bulunan yaşlı bir kadın dışında; | |
| 136: ve sonra diğerlerini tamamen yok ettik: | |
| 137: siz (bugüne kadar) onların yurtlarından gelip geçmektesiniz her sabah | |
| 138: ve her akşam. O halde (bakıp da) aklınızı kullanmıyor musunuz? | |
| 139: Şüphesiz, Yunus da elçilerimizden biriydi, | |
| 140: kaçak bir köle gibi, yüklü bir gemiye (binip) kaçmıştı. | |
| 141: Ve sonra kur'a çekilmiş, o, (kur'ada) kaybedenlerden olmuştu; | |
| 142: (sonra o'nu denize atmışlar ve) denizde büyük balık tarafından yutulmuştu, çünkü kınananlardan biriydi. | |
| 143: Eğer o, (en derin bunalım anlarında bile) Allah'ın sınırsız şanını yüceltenlerden olmasaydı, | |
| 144: herkesin yeniden dirileceği güne kadar o (balığı)n karnında kalmış olacaktı. | |
| 145: ama biz o'nu manevi çöküntü/iç huzursuzluğu içinde ıssız bir kıyıya çıkarttık, | |
| 146: ve onun üzerinde (çorak toprakta) yetişen bir bodur fidan yeşerttik. | |
| 147: Ve onu (bir kez daha kendi halkına,) yüz bin veya daha fazla (kişi)ye gönderdik. | |
| 148: Onlar, (bu defa ona) inandılar; bunun üzerine Biz, verilen süre zarfında onlara mutlu bir hayat yaşattık. | |
| 149: Şimdi onlardan sana cevap vermelerini iste: senin Rabbinin kızları var da onların (yalnız) erkek çocukları mı var? | |
| 150: Yoksa melekleri dişi yarattık da o (meleklere ilahlık isnad ede)nler bunu gördüler mi? | |
| 151: Bazı insanlar tamamen sahte ve yalan(a olan temayüllerin)den dolayı, | |
| 152: "Allah (bir erkek çocuk) doğurdu" diyorlar; onlar elbette yalan söylüyorlar; | |
| 153: "O, kızları oğlanlara tercih etmiştir!" (sözleri de yalandır.) | |
| 154: Ne oluyor size, ne biçim karar veriyorsunuz? | |
| 155: Hiç düşünmüyor musunuz? | |
| 156: Yoksa (iddialarınızı doğrulayacak) açık bir deliliniz mi var? | |
| 157: Eğer doğru söylüyorsanız, kendi kitabınızı getirin! | |
| 158: Bazıları da Allah ile bütün görünmez varlık türleri arasında bir yakınlık uydurdular; oysa bu görünmez varlıklar (da) pekala bilir ki, onlar, (bu şekilde Allah'a isnadda bulunanlar,) mutlaka (Hesap Günü O'nun huzurunda) yargılanacaklardır: | |
| 159: (çünkü) Allah, insanların geliştirdiği her türlü tasavvurun üstünde, sonsuz yüceliktedir. | |
| 160: Allah'ın halis kulları ise böyle (davranmazlar). | |
| 161: çünkü ne siz (Allah'a iftirada bulunan)lar, ne de sizin taptıklarınız, | |
| 162: hiçbiriniz, kimseyi kendi heves ve ayartmalarınıza boyun eğdiremezsiniz, | |
| 163: (kendi ayaklarıyla) yakıcı ateşe koşanlar hariç! | |
| 164: (Bütün tabiat güçleri Allah'a hamdeder ve şöyle derler:) "İçimizden hiç kimse yoktur ki (Allah tarafından) kendisi için tayin edilmiş bir yere sahip olmasın; | |
| 165: biz de (ibadetlerimizde O'nun önünde) saf tutarız; | |
| 166: ve şüphesiz biz de O'nun sınırsız şanını yüceltiriz!" | |
| 167: Gerçek şu ki, o (hakikati inkar ede)nler her zaman şöyle derler: | |
| 168: "Eğer atalarımızdan (bu yönde) bir gelenek devralmış olsaydık, | |
| 169: kesinlikle Allah'ın halis kulları olurduk!" | |
| 170: Ama (işte bu ilahi kelam önlerine konulduğu halde,) onu kabul etmeye yanaşmıyorlar! Ama zamanla (reddettikleri şeyin ne olduğunu) öğreneceklerdir: | |
| 171: çünkü uzun zaman önce kullarımız olan elçilere söz verdik: | |
| 172: kendilerine mutlaka yardım edilecektir | |
| 173: ve (sonunda) galip gelecek olan mutlaka Bizim ordumuz olacaktır. | |
| 174: Bu sebeple, o (hakikati inkar ede)nlerden bir süre uzak dur | |
| 175: ve onları(n kim olduklarını) gör; onlar (da) zaman içinde (şimdi görmediklerini) göreceklerdir. | |
| 176: Onlar azabımızın çabuklaştırılmasını acaba (gerçekten) istiyorlar mı? | |
| 177: Eğer öyleyse, o (azap) bir kez başlarına geldiğinde, uyarılmış olanların uyanması kötü olacaktır! | |
| 178: Bu sebeple onlardan bir süre uzak dur, | |
| 179: ve (onların ne olduklarını) gör; zamanla onlar (da şimdi görmediklerini) göreceklerdir. | |
| 180: Kudret ve izzet sahibi Rabbin, insanların her türlü tasavvurunun üstünde (bir yüceliğe sahip)tir. | |
| 181: O'nun bütün elçilerine selam olsun! | |
| 182: Ve hamd, bütün alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur! | |