| Ömer Öngüt Meali |
|
| 1: Andolsun saf saf dizilenlere! | |
| 2: Önlerindekini sürdükçe sürenlere! | |
| 3: Zikir okuyanlara! | |
| 4: Şüphe yok ki sizin ilâhınız bir tektir. | |
| 5: Göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir, doğuların da Rabbidir. | |
| 6: Biz yakın göğü bir ziynetle, yıldızlarla süsledik. | |
| 7: Ve onu azgın her şeytandan koruduk. | |
| 8: Onlar Mele-i âlâ'ya kulak verip, olup bitenleri aslâ dinleyemezler. (Dinlemeye kalkışsalar) her yönden sürülüp atılırlar. | |
| 9: Kovularak onlara sürekli bir azap vardır. | |
| 10: Hele bir tek söz kapan olursa delici bir alev onun peşine düşüverir. | |
| 11: Şimdi sor onlara! Kendilerini yaratmak mı daha zordur, yoksa bizim (diğer) yaratmış olduklarımızı yaratmak mı? Biz insanı özlü ve yapışkan bir çamurdan yarattık. | |
| 12: Hayır! Sen onlara şaşıyorsun. Onlar ise alay ediyorlar. | |
| 13: Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almazlar. | |
| 14: Bir âyet (mucize) gördüklerinde alaya kalkışırlar. | |
| 15: Ve derler ki: "Bu apaçık bir büyüdür. " | |
| 16: "Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuz da mı, biz mi diriltileceğiz?" | |
| 17: "Önceki atalarımız da mı?" | |
| 18: De ki: "Evet, hem de hor ve hakir olarak!" | |
| 19: O sadece korkunç sesten ibarettir. O anda gözleri birden bire açılıp etrafa bakarlar. | |
| 20: "Eyvah bize! İşte bu hesap günüdür!" derler. | |
| 21: Bu, işte sizin yalanladığınız ayırt etme günüdür. | |
| 22: Zâlimleri ve onların eşlerini toplayın, onların taptıklarını da. | |
| 23: Allah'tan başka. Ve onları cehennem yoluna götürün. | |
| 24: Durdurun onları! Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir. | |
| 25: Onlara: "Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?" denilir. | |
| 26: Hayır! Onlar o gün teslim olmuşlardır. | |
| 27: Onlar birbirlerini suçlayıp çekişirler. | |
| 28: "Siz bize sağdan gelir, suret-i haktan görünürdünüz!" derler. | |
| 29: Dediler ki: "Hayır! Zaten siz inanan kimseler değildiniz. " | |
| 30: "Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu, siz kendiniz azgın bir topluluk idiniz. " | |
| 31: "Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. (Azabımızı) muhakkak tadacağız. " | |
| 32: "Evet biz sizi kışkırttık. Çünkü kendimiz azgındık. " | |
| 33: O halde o gün hepsi azapta müşterektirler. | |
| 34: Biz suçluları böyle yaparız. | |
| 35: Onlara: "Allah'tan başka ilâh yoktur. " denildiği zaman büyüklük taslarlardı. | |
| 36: "Cinlenmiş bir şâirin hatırı için biz ilâhlarımızı terk mi edeceğiz?" derlerdi. | |
| 37: Hayır! Doğrusu o, gerçeği getirmiş ve peygamberleri de doğrulamıştı. | |
| 38: Şüphesiz ki siz o pek acıklı azabı tadacaksınız. | |
| 39: Ve ancak kendi yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. | |
| 40: Ancak Allah'ın hâlis kulları (bu azaptan) istisnâ edilecek. | |
| 41: Onlar için bilinen bir rızık vardır. | |
| 42: Türlü meyveler kendilerine ikram edilmektedir. | |
| 43: Naim cennetlerinde. | |
| 44: Tahtlar üzerinde karşılıklı oturmaktadırlar. | |
| 45: Kendilerine kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. | |
| 46: O berraktır ve içenlere lezzet verir. | |
| 47: O içkide ne sersemletme vardır, ne de onunla sarhoş olurlar. | |
| 48: Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş, iri gözlü huriler vardır. | |
| 49: Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler. | |
| 50: Birbirlerine dönüp sorarlar. | |
| 51: İçlerinden bir sözcü der ki: "Benim bir arkadaşım vardı. " | |
| 52: Derdi ki: "Gerçekten sen de tasdik edip inananlardan mısın?" | |
| 53: "Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi sorguya çekileceğiz?" | |
| 54: (Sonra yanındakilere): "Acaba arkadaşımın nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedi. | |
| 55: Baktı ve onu cehennemin ortasında gördü. | |
| 56: Dedi ki: "Yemin ederim ki sen az daha beni de helâk edecektin!" | |
| 57: "Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum. " | |
| 58: "Biz ölmeyecek miymişiz?" | |
| 59: "İlk ölümümüz hariç. Ve azap görmeyecek miymişiz?" | |
| 60: İşte bu en büyük kurtuluşun tâ kendisidir. | |
| 61: Çalışanlar böyle ebedi bir saâdet için çalışsınlar. | |
| 62: Böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa zakkum ağacı mı? | |
| 63: Biz o ağacı zâlimler için bir fitne kıldık. | |
| 64: Şüphesiz ki o, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. | |
| 65: Meyveleri şeytanların başları gibidir. | |
| 66: Cehennemlikler ondan yerler ve karınlarını onunla doyururlar. | |
| 67: Sonra bunun üzerine onlar için kaynar su karıştırılmış bir içki vardır. | |
| 68: Sonra dönecekleri yer yine cehennemdir. | |
| 69: Doğrusu onlar atalarını sapıklıkta buldular. | |
| 70: Kendileri de onların izlerinde koşturup gidiyorlar. | |
| 71: Andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı. | |
| 72: Ululuğum hakkı için biz onlara, uyarıcılar göndermiştik. | |
| 73: Bak! O uyarılanların sonu nasıl oldu? | |
| 74: Ancak Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları müstesnâdır. | |
| 75: Andolsun ki Nuh bize duâ edip niyazda bulunmuştu da duâsına ne güzel icabet etmiştik. | |
| 76: Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. | |
| 77: Yalnız onun zürriyetini kalıcılar kıldık. | |
| 78: Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık. | |
| 79: Âlemler içinde Nuh'a selâm olsun! | |
| 80: İşte biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 81: Doğrusu o bizim inanmış kullarımızdandı. | |
| 82: Sonra diğerlerini suda boğduk. | |
| 83: Şüphesiz ki İbrahim de onun yolunda olanlardan idi. | |
| 84: Zira o Rabbine kalb-i selim (temiz bir kalp) ile geldi. | |
| 85: Babasına ve kavmine dedi ki: "Siz nelere tapıyorsunuz?" | |
| 86: "Allah'tan başka bir takım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?" | |
| 87: "Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir?" | |
| 88: Bunun üzerine İbrahim yıldızlara şöyle bir baktı. | |
| 89: "Ben hastayım. " dedi. | |
| 90: Ona arkalarını dönüp gittiler. | |
| 91: Gizlice putlarının yanına vardı. "Sundukları yemekleri yemiyor musunuz?" dedi. | |
| 92: "Neden konuşmuyorsunuz?" | |
| 93: Bunun üzerine üzerlerine yürüyüp sağ eliyle kuvvetle vurdu. | |
| 94: Putperestler koşarak ona geldiler. | |
| 95: Dedi ki: "Kendi elinizle yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" | |
| 96: "Oysa sizi de yonttuklarınızı da Allah yarattı. " | |
| 97: Dediler ki: "Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın!" | |
| 98: Ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz de onları alçak düşürdük. | |
| 99: Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O beni doğru yola iletecek. " | |
| 100: "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlât ver. " | |
| 101: Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. | |
| 102: Çocuk kendisi ile beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Ey oğulcuğum! Rüyâda ben seni boğazladığımı görüyorum. Bir (düşün) bak, ne dersin?" dedi. O da: "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. " dedi. | |
| 103: Her ikisi de Allah'ın emrine ram oldular. Babası oğlunu alnı üzerine yatırdı. | |
| 104: Biz ona: "Yâ İbrahim!" diye seslendik. | |
| 105: "Rüyana sadakat gösterdin, işte biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. " | |
| 106: Bu gerçekten apaçık bir imtihandı. | |
| 107: Biz oğluna bedel olarak ona büyük bir kurbanlık verdik. | |
| 108: Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık. | |
| 109: Bizden selâm olsun İbrahim'e! | |
| 111: Doğrusu o bizim mümin kullarımızdandı. | |
| 112: Biz ona sâlihlerden bir peygamber olacak İshak'ı müjdeledik. | |
| 113: İbrahim'e de İshak'a da bereketler verdik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendisine açıktan açığa zulmedenler de olacak. | |
| 114: Andolsun ki Musa ve Harun'a da lütuflarda bulunduk. | |
| 115: Hem onları hem kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. | |
| 116: Kendilerine yardım ettik de üstün gelmişlerdi. | |
| 117: Her ikisine de, apaçık anlaşılan bir kitap vermiştik. | |
| 118: Her ikisini de doğru yola eriştirmiştik. | |
| 119: Ve sonra gelenler arasında onlara iyi bir nam bıraktık. | |
| 120: Musa ve Harun'a bizden selâm olsun! | |
| 121: Doğrusu biz muhsinleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 122: İkisi de şüphesiz mümin kullarımızdandı. | |
| 123: İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi. | |
| 124: Hani kavmine: "Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" demişti. | |
| 125: "Ba'l putuna tapıp yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?" | |
| 126: "Allah sizin de Rabbiniz, önce geçen atalarınızın da Rabbidir. " | |
| 127: İlyas'ı yalanladılar, onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir. | |
| 128: Allah'ın ihlâsa erdirilmiş kulları hariç. | |
| 129: Biz sonra gelenler içinde ona bir ün bıraktık. | |
| 130: İlyas'a selâm olsun! | |
| 133: Lut da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi. | |
| 134: Biz de onu ve âilesini kurtardık. | |
| 135: Yalnız bir koca karı geridekiler (helâke uğrayanlar) arasında kaldı. | |
| 136: Sonra diğerlerini hep helâk ettik. | |
| 137: Siz onların yerlerinden (yurtlarından) sabahları geçip gidiyorsunuz. | |
| 138: Akşamları da. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? | |
| 139: Şüphesiz ki Yunus da gönderilen peygamberlerdendi. | |
| 140: Hani o bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı. | |
| 141: Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çekmişti ve kaybedenlerden olmuştu. | |
| 142: Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu. | |
| 143: Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, | |
| 144: Tekrar diriltilecek güne kadar balığın karnında kalacaktı. | |
| 145: Onu çıplak bir sahile attık, o hasta idi. | |
| 146: Onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik. | |
| 147: Onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik. | |
| 148: Nihayet ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik. | |
| 149: Sor onlara: "Kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı?" | |
| 150: "Yoksa biz melekleri dişi olarak yarattık da, onlar o zaman buna şâhit mi idiler?" | |
| 151: Dikkat edin! Gerçekten onlar uydurmalarından dolayı diyorlar ki: | |
| 152: "Allah doğurdu. " Hiç şüphesiz ki onlar yalancıdırlar. | |
| 153: Allah kızları oğullara tercih mi etmiş? | |
| 154: Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
| 155: Hiç düşünmüyor musunuz? | |
| 156: Yoksa sizin açıkça bir deliliniz mi var? | |
| 157: Eğer doğru sözlü iseniz kitabınızı getirin! | |
| 158: Bir de O'nunla cinler arasında bir nesep bağı uydurdular. Andolsun ki cinler de bilirler ki, onlar götürüleceklerdir. | |
| 159: Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. | |
| 161: Şüphesiz ki siz de taptıklarınız da, | |
| 162: O'na karşı kimseyi kandırıp saptıramazsınız. | |
| 163: Cehenneme girecek kimse hariç. | |
| 164: "Bizden her birimiz için belirli bir makam vardır. " | |
| 165: "O saf saf dizilenler biziz biz!" | |
| 166: "O tesbih edenler de biziz biz!" | |
| 167: Onlar diyorlardı ki: | |
| 168: "Evvelkilere verildiği gibi bize de kitap verilseydi. " | |
| 169: "Elbette Allah'ın ihlâslı kullarından olurduk. " | |
| 170: Böyle iken onu inkâr ettiler. Amma ileride bileceklerdir. | |
| 171: Gönderilen peygamber kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti: | |
| 172: Mutlaka kendilerine yardım edilecektir. | |
| 173: Şüphesiz ki bizim ordumuz galip gelecektir. | |
| 174: Bir süreye kadar sen onlardan yüz çevir. | |
| 175: Onlara (inecek azabı) gözetle, onlar da görecekler. | |
| 176: Yoksa azabımızı acele mi istiyorlar? | |
| 177: Fakat o, yurtlarına indiğinde, o uyarılanların sabahı ne kötü olur! | |
| 179: (İnecek azabı) gözetle, onlar da görecekler. | |
| 180: Kudret ve şeref sahibi Rabbin onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. | |
| 181: Ve peygamberlere selâm olsun! | |
| 182: Ve hamdolsun âlemlerin Rabbi olan Allah'a. | |