| Süleyman Ateş Meali |
|
| 1: Andolsun o sıra sıra dizilenlere, | |
| 2: Bağırıp sürenlere, | |
| 3: Zikir okuyanlara, | |
| 4: Ki Tanrınız, birdir. | |
| 5: Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbi, doğuların da Rabbidir. | |
| 6: Biz en yakın göğü bir zinetle, yıldızlarla süsledik. | |
| 7: Ve (onu) itâ'at dışına çıkan her türlü şeytândan koruduk. | |
| 8: O (şeyta)nlar mele-i A'lâyı (yüce melekler topluluğunu) dinleyemezler; her yandan kendilerine (ışınlar) atılır. | |
| 9: Kovulurlar. Onlar için sürekli bir azâb vardır. | |
| 10: Yalnız (yüce topluluktan) bir söz kapan olursa, onu da delici bir şihâb (ışın) izler. | |
| 11: Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık. | |
| 12: Hayır sen (bu muhteşem kudrete) hayran kaldın; onlarsa (seninle) alay ediyorlar. | |
| 13: Kendilerine öğüt verilse öğüt almıyorlar. | |
| 14: Bir mu'cize görseler, alay ediyorlar. | |
| 15: "Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir." diyorlar. | |
| 16: "Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?" | |
| 17: "Evvelki atalarımız da mı?" | |
| 18: De ki: "Evet siz aşağılanarak (diriltileceksiniz)!" | |
| 19: O (iş) sadece korkunç bir sesten ibârettir. Hemen onlar (diriltilmiş olarak) bakıyorlardır. | |
| 20: "Vah bize, bu cezâ günüdür!" dediler. | |
| 21: "Bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm günüdür!" | |
| 22: (Yüce Allâh meleklerine emreder): "Toplayın o zâlimleri, onların eşlerini ve taptıklarını." | |
| 23: "Allah'tan başka. Onları cehennemin yoluna götürün!" | |
| 24: "Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir." | |
| 25: "Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?" | |
| 26: (Başları öne eğik, utançtan yüzleri kızarmış. Cevap verecek durumda değillerdir). Hayır, onlar o gün teslim olmuşlardır. | |
| 27: Birbirlerine döndüler, soruyorlar. | |
| 28: (Uyanlar, uydukları adamlara) Dediler ki: "Siz bize sağdan gelir (güvendiğimiz yandan bize sokulup vesvese verir)diniz." | |
| 29: (Ötekiler de): "Hayır, dediler, zaten siz kendiniz inanan insanlar değildiniz." | |
| 30: "Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplum idiniz." | |
| 31: "Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezâyı mutlaka) tadacağız!" | |
| 32: "Sizi azdırdık, çünkü biz kendimiz azmıştık (siz de bize uyunca azmış oldunuz)." | |
| 33: O gün onlar azâb (çekme)de ortaktırlar. | |
| 34: İşte biz, suçlulara böyle yaparız. | |
| 35: Çünkü onlara: "Allah'tan başka tanrı yoktur!" dendiği zaman büyüklük taslarlardı. | |
| 36: "Cinlenmiş bir şâir için biz tanrılarımızı mı terk edeceğiz?" derlerdi. | |
| 37: "Hayır, o (ne şâirdi, ne mecnun. O) gerçeği getirmiş ve elçileri de doğrulamıştı." | |
| 38: "Siz acı azâbı tadacaksınız!" | |
| 39: "Sadece yaptığınız (işler)le cezâlanıyorsunuz!" | |
| 40: Ancak Allâh'ın hâlis kulları bu cezânın dışındadır. | |
| 41: Onlar için bilinen bir rızık vardır. | |
| 42: (Türlü türlü) Meyvalar. Ve onlar ağırlanırlar. | |
| 43: Ni'met cennetlerinde. | |
| 44: Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar. | |
| 45: Önlerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. | |
| 46: Berrak, içenlere lezzet veren bir içki. | |
| 47: Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar. | |
| 48: Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır. | |
| 49: Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler. | |
| 50: Bunlar birbirine dönmüş soruyorlar: | |
| 51: Onlardan bir sözcü: "Benim, dedi, bir arkadaşım vardı." | |
| 52: Derdi ki: "Sen doğrulayanlardan mısın? | |
| 53: Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi (diriltilip yaptığımız işlere göre) cezâlanacağız?" | |
| 54: (Sonra yanındakilere): "Bakar mısınız?" dedi. | |
| 55: Baktı onu cehennemin ortasında gördü. | |
| 56: "Tallâhi, dedi, sen az daha beni de alçaltacaktın." | |
| 57: "Rabbimin ni'meti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum." | |
| 58: "Biz bir daha ölmeyecek miyiz" der. | |
| 59: "Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da uğratılmayacağız ha?!" | |
| 60: Gerçekten büyük başarı ve mutluluk budur! | |
| 61: Çalışanlar bunun için çalışsınlar. | |
| 62: (Nasıl) Ağırlanmak için bu mu hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? | |
| 63: Biz onu zâlimler için bir fitne (sınav) yaptık. | |
| 64: O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. | |
| 65: Tomurcukları, şeytânların başları gibidir. | |
| 66: Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır. | |
| 67: Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır. | |
| 68: Sonra dönecekleri yer, elbette cehennemdir. | |
| 69: Çünkü onlar babalarını sapık kimseler buldular. | |
| 70: Kendileri de onların izlerinde koşturuyorlar. | |
| 71: Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. | |
| 72: Biz onların içine de uyarıcılar göndermiştik. | |
| 73: Bak, o uyarılanların sonu nice oldu. | |
| 74: Ancak Allâh'ın halis kulları o azâbın dışında kaldılar. | |
| 75: Andolsun Nûh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk! | |
| 76: Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. | |
| 77: Yalnız onun zürriyetini kalıcılar yaptık (onlardan başka hepsini helâk ettik). | |
| 78: Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık: | |
| 79: Âlemler içinde Nûh'a selâm olsun (bütün insanlar onu esenlikle anarlar). | |
| 80: İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız. | |
| 81: Çünkü o bizim, inanan kullarımızdandı. | |
| 82: Sonra ötekilerini suda boğduk. | |
| 83: İbrâhim de onun kolundan idi. | |
| 84: Zirâ Rabbine tertemiz bir kalb getirmişti. | |
| 85: Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti. | |
| 86: "Allah'tan başka uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?" | |
| 87: Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir (ki O'na böyle ortaklar koştunuz)? | |
| 88: Yıldızlara bir göz attı: | |
| 89: "Ben hastayım", dedi. | |
| 90: Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan kaçtılar. | |
| 91: O da gizlice onların tanrılarına sokuldu: "Yemez misiniz?" dedi. | |
| 92: "Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?" | |
| 93: Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi. | |
| 94: (Puta, tapanlar, döndüklerinde putlarını kırılmış görünce) Hemen koşarak ona gittiler. | |
| 95: "(Elinizle) Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi. | |
| 96: "Oysa sizi de, yaptığınız (bu şeyler)i de Allâh yaratmıştır." | |
| 97: "Onun için bir bina yapın da onu (o binâda) ateşe atın" dediler. | |
| 98: Ona bir tuzak kurmak istediler, biz de (onların tuzaklarını boşa çıkardık), onları alçak düşürdük. | |
| 99: (İbrâhim) Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O, beni doğru yola iletecek." | |
| 100: "Rabbim, bana iyilerden (bir çocuk) lutfet!" | |
| 101: Ona halim bir erkek çocuk müjdeledik. | |
| 102: (Çocuk) Onun yanında koşma çağına erişince (İbrâhim ona): "Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyorum; (düşün) bak, ne dersin?" (Çocuk): "Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi. | |
| 103: İkisi de böylece (Allâh'ın emrine) teslim olup (İbrâhim, kurban etmek için) çocuğu alnı üzerine yıkınca, | |
| 104: Biz ona: "İbrâhim!" diye ünledik. | |
| 105: "Sen rüyâyı doğruladın, işte biz, güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız!" | |
| 106: Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi. | |
| 107: Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik. | |
| 108: Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık. | |
| 109: (İleride gelecek nesiller): "İbrâhim'e selâm olsun!" (diyeceklerdi.) | |
| 111: Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı. | |
| 112: Biz ona İshâk'ı, iyilerden bir peygamber olarak müjdeledik. | |
| 113: Kendisine de, İshâk'a da bereketler verdik. Onların neslinden (gelenler arasında) iyi hareket eden de var, açıkça kendisine zulmeden de. | |
| 114: Andolsun Mûsâ'ya ve Hârûn'a da lutuflarda bulunduk. | |
| 115: Onları ve kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık. | |
| 116: Onlara yardım ettik de üstün gelenler kendileri oldular. | |
| 117: Onlara açık ifâdeli Kitabı verdik. | |
| 118: Ve onları doğru yola ilettik. | |
| 119: Ve sonra gelenler arasında onlara (iyi bir ün) bıraktık. | |
| 120: (Hep): "Mûsâ'ya ve Hârûn'a selâm olsun!" (diyeceklerdi). | |
| 122: Çünkü ikisi de bizim inanan kullarımızdandı. | |
| 123: İlyâs da elçilerdendi. | |
| 124: Kavmine demişti ki: "(Allâh'ın azâbından) Korunmaz mısınız?" | |
| 125: "Ba'l'e yalvarıyorsunuz da, bırakıyor musunuz, yaratıcıların en güzelini?" | |
| 126: "Sizin Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbi olan Allâh'ı?" | |
| 127: Onu yalanladılar, bundan dolayı onlar (azâba) getirileceklerdir. | |
| 128: Yalnız Allâh'ın hâlis kulları azâb dışındadırlar. | |
| 129: Biz, sonra gelenler arasında ona (İlyâs'a da iyi bir ün) bıraktık: | |
| 130: "İlyâs'a selâm olsun." | |
| 133: Lût da gönderilen elçilerdendi. | |
| 134: Onu ve âilesini kurtardık. | |
| 135: Yalnız (azâbda) kalacaklar arasında bulunan acûze bir kadın hâriç. | |
| 136: Sonra ötekileri kırdık (geçirdik). | |
| 137: Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz; sabahleyin, | |
| 138: Ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz? | |
| 139: Yûnus da gönderilen elçilerdendi. | |
| 140: Dolu gemiye kaçmıştı. | |
| 141: (Yükü fazla oluğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Birini atmak üzere gemidekilerle) Kur'a çekti. (Yûnus) Yenilenlerden oldu. (Kur'a kendisine isâbet etti). | |
| 142: (Yûnus, Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) Kendi kendisini kınarken (denize attılar) balık onu yuttu. | |
| 143: Eğer tesbih edenlerden olmasaydı, | |
| 144: (İnsanların) Yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı. | |
| 145: (Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de) Onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık. | |
| 146: Ve üzerine (gölge yapması için) Bir asma kabak ağacı bitirdik. | |
| 147: Ve onu yüz bin insana ya da daha fazla olanlara elçi gönderdik. | |
| 148: İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik. | |
| 149: Şimdi onlara sor: Rabbine kızlar, onlara da oğlanlar mı? | |
| 150: Yoksa biz melekleri, onların gözleri önünde dişi mi yarattık (ki meleklerin dişi olduğunu söylüyorlar)? | |
| 151: İyi bilin, onlar iftirâları yüzünden diyorlar ki: | |
| 152: "Allâh doğurdu." Onlar elbette yalancıdırlar. | |
| 153: (Allâh) Kızları seçip oğlanlara tercih mi etmiş? | |
| 154: Size ne oldu, nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
| 155: Hiç mi düşünmüyorsunuz? | |
| 156: Yoksa sizin, (meleklerin, Allâh'ın kızları oldukları hakkında) açık bir deliliniz mi var? | |
| 157: Eğer doğru iseniz Kitabınızı getirin. | |
| 158: Allâh ile cinler arasında bir nesep, (bir soy bağlantısı) uydurdular. Oysa cinler de kendilerinin (yüce divâna) getirileceklerini bilmişlerdir. | |
| 159: Hâşâ Allâh, onların taktıkları sıfatlardan (münezzehtir), yücedir. | |
| 160: Fakat Allâh'ın temiz kulları hâriç (onlar azâba sokulmayacaklardır). | |
| 161: (Ey inkârcılar) Ne siz, ne de taptıklarınız, | |
| 162: Kandırıp Allâh'ın yolundan çıkaramazsınız; | |
| 163: Cehenneme girecek olandan başkasını. | |
| 164: "Bizden herkesin belli bir makâmı vardır." | |
| 165: "Biziz, o saf saf dizilenler, biz." | |
| 166: "Biziz, o tesbih edenler, biz." | |
| 167: Gerçi o(ortak koşa)nlar şöyle diyorlardı: | |
| 168: "Eğer yanımızda öncekiler(e gelen Kitap'lar)dan bir uyarı olsaydı." | |
| 169: "Elbette biz, Allâh'ın hâlis kulları olurduk!" | |
| 170: Ama o uyarıyı inkâr ettiler, yakında (inkâr etmelerinin sonunun nasıl olacağını) bileceklerdir. | |
| 171: Gönderilen elçi kullarımıza şu sözümüz geçmişti: | |
| 172: "Mutlaka zafere ulaştırılanlar kendileri olacaktır." | |
| 173: "Ve gâlip gelenler, mutlaka bizim ordumuz olacaktır!" | |
| 174: Bir süreye kadar onlardan dön (onların sözlerine aldırış etme). | |
| 175: Onları gözetle. Yakında (başlarına neler geleceğini) göreceklerdir. | |
| 176: Bizim azâbımızı mı acele istiyorlar? | |
| 177: Fakat o azâb yurtlarına indiği zaman uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur! | |
| 178: Bir süreye kadar onları kendi hallerine bırak. | |
| 179: Ve (bekle de) gör, onlar da göreceklerdir. | |
| 180: Kudret ve şeref sâhibi Rabbin, onların nitelendirmelerinden yücedir. | |
| 181: Selâm, gönderilen elçilere, | |
| 182: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a! | |