| Celal Yıldırım Meali |
|
| 1: Tozup savuranlara, | |
| 2: Ağır yük yüklenip taşıyanlara, | |
| 3: Kolayca akıp gidenlere, | |
| 4: İş bölümü yapanlara and olsun ki, | |
| 5: Size va'dolunan elbette yerine gelecektir. | |
| 6: Hesap ve ceza günü mutlaka gerçekleşecektir. | |
| 7: Yollar ve yörüngeler sahibi göğe and olsun ki, | |
| 8: (Ey inkarcı sapıklar!) cidden siz sözünüzde, hükmünüzde görüş ayrılığı içindesinizdir. | |
| 9: Ondan çevrilebilen kimse çevrilir. | |
| 10: Yalancı câhiller kahrolsun! | |
| 11: bilgisizliğin sarhoşluğu ve mahmurluğu içinde kalmış gafillerdir. | |
| 12: «Hesap ve ceza günü ne zaman ?» diye sorarlar. | |
| 13: Ateşe karşı çetin bir sınav verecekleri gündür. | |
| 14: Fitnenizi tadın. İşte, acele isteyip durduğunuz şey budur. | |
| 15: Şüphesiz ki muttakîler (=Allah'tan saygı ile korkup fenalıklardan sakınan mü'minler) Cennetlerde ve pınarlar başındadırlar. | |
| 16: Rablarının kendilerine verdiğini alırlar. Günkü onlar, bundan önce iyiliği, güzelliği, yararlı olmayı huy edinenlerdi. | |
| 17: Geceden de az uyurlardı. | |
| 18: Seher vakitleri hep Allah'tan bağışlanma dilerlerdi. | |
| 19: Onların mallarında, dilenen ve yoksul için bir hakk vardır. | |
| 20: Kesinlikle bilip inananlar için yeryüzünde (Allah'ın varlığına, birliğine delâlet eden) açık belgeler vardır. | |
| 21: Sizin kendi (ruh ve beden) varlığınızda da öyle... Artık (hakikati) görmez misiniz ? | |
| 22: Gökte hem rızkınız, hem size va'dedilen şey vardır. | |
| 23: Göğün ve yerin Rabbi hakkı için, gerçekten bu, sizin kendi konuşmanızda (şüpheniz olmadığı) gibi hakktır. | |
| 24: Sana İbrahim'in ağırlanmaya değer şerefli konuklarının haberi geldi mi? | |
| 25: Hani onlar İbrahim'in yanına girip, «Selâm» dediler. İbrahim de «selâm» dedi ve tanımadığım yabancı bir kavim diye içinden geçirdi. | |
| 26: Bir sebep bulup ailesinin yanına giderek (kızartılmış) semiz bir buzağı ile geldi. | |
| 27: Onlara yaklaştırıp, «buyrun yemez misiniz ?» dedi. | |
| 28: (Yemediklerini görünce) onlardan içinde bir korku ve endişe doğdu. Onlar, ona ; «korkma» dediler ve onu bilgili (olacak) bir oğul ile müjdelediler | |
| 29: Bunun üzerine, İbrahim'in eşi bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak, «kısır yaşlı bir kadın !» dedi.. | |
| 30: Onlar: «Bu böyledir. Rabbin buyurdu. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler. | |
| 31: İbrahim, onlara : «Ey elçiler! Sizin iş ve isteğiniz nedir?» dedi. | |
| 32: Onlar, «doğrusu biz suçlu günahkâr bir kavme gönderildik, | |
| 33: (33-34) Ki aşırı gidenlerin, ölçüyü kaçıranların üzerine Rabbin yanında işaretlenmiş balçıktan taş yağdıralım diye. | |
| 35: Bunun için orada bulunan mü'minleri çıkardık. | |
| 36: Zaten orada Allah'a teslimiyet gösterenlerden sadece bir ev (aile) bulduk. | |
| 37: Orada, elem verici azâbdan korkanlar için açık belge (ibretli kalıntı) bıraktık,» dediler. | |
| 38: Musa'nın kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit Onu açık belge ve mu'cizeyle Fir'avn'a gönderdik. | |
| 39: O, bütün ileri gelenleri ve ordusuyla birlikte yüzçevirdi ve «bu ya sihirbazdır, ya da delidir,» dedi. | |
| 40: Bu sebeple onu da, ordusunu da yakalayıp (deniz) dalgaları arasına fırlattık ki (o sırada) kendini kınıyordu. | |
| 41: Âd kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit üzerlerine, köklerini kesip yok eden kasırgayı göndermiştik. | |
| 42: (Kasırga) nerenin üzerine uğradıysa mutlaka orayı kül haline çeviriyordu. | |
| 43: Semûd kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit onlara, «bir süreye kadar yararlanıp geçinin» denilmişti. | |
| 44: Onlar ise azgınlık gösterip, Rablarının emrinin dışına çıkmışlardı. Bu yüzden bakıp dururken yıldırım onları yakalayıvermişti. | |
| 45: Artık ayağa kalkmaya güç getiremediler, yardım da göremediler. | |
| 46: Bundan önce Nûh milletini de (yok ettik). Çünkü onlar, din ve ahlâk sınırlarını aşan (inkarcı azgın) bir milletti. | |
| 47: Göğü de kudretimizle yapıp kurduk. Şüphesiz ki biz, hep genişleticileriz. | |
| 48: Yeryüzünü döşedik. Ne güzeldir o döşeyenler! | |
| 49: Her şeyden çift çift yarattık ; olur ki düşünüp ibret ve öğüt alırsınız. | |
| 50: O halde Allah'a doğru yönelip kaçın (O'na güvenip sığının). Şüphesiz ki ben, O'nun tarafından (gönderilen) açık bir uyarıcıyım. | |
| 51: Allah ile beraber başka bir Tanrı edinmeyin. Muhakkak ki ben, O'ndan size (gönderilen) açık bir uyarıcıyım.. | |
| 52: Bunun gibi onlardan öncekilere de ne kadar bir peygamber gönderdikse, mutlaka, «bu bir sihirbazdır veya delinin biridir,» demişlerdi. | |
| 53: Onlar, birbirlerine bu hususta böyle mi vasiyette bulundular? Hayır, onlar azgınlığı huy ve sanat edinen bir millettir. | |
| 54: Onlardan yüzçevir; bu yüzden kınanacak değilsin. | |
| 55: Ve sen öğüt vermeğe devam et. Çünkü gerçekten hatırlatmada bulunup öğüt vermek mü'minlere fayda verir. | |
| 56: Ben, cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibâdet etsinler diye yarattım. | |
| 57: Onlardan hiçbir rızık istemiyorum ve beni yedirip içirmelerini de dilemiyorum. | |
| 58: Şüphesiz ki Allah, O'dur rızık veren metin kuvvet sahibi.. | |
| 59: Doğrusu o zulmedenlerin (önceki) arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. Artık acele etmesinler. | |
| 60: Va'dolundukları günlerinden (o günün azabından) vay kâfirlerin hâline! | |