| Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
| 1: Andolsun tozutup savuranlara. | |
| 2: Derken ağır bir yük yüklenenlere. | |
| 3: Derken kolayca akıp gidenlere. | |
| 4: Derken işi ayıranlara. | |
| 5: Gerçekten de size vaadedilen, doğrudur ancak. | |
| 6: Ve cezâ, mutlaka olacak. | |
| 7: Andolsun yol yol hâreli göğe. | |
| 8: Şüphe yok ki siz, elbette çeşitli ve birbirini tutmaz sözler söylemektesiniz. | |
| 9: Ondan saptırılan, saptırılmıştır. | |
| 10: Lânet olsun geberesi yalancılara. | |
| 11: Ki onlar, daldıkları gaflette habersiz bir halde bocalayıp dururlar. | |
| 12: Sorarlar: Ne zaman gelecek cezâ günü? | |
| 13: O gün onlar, ateşe atılıp sınanırlar. | |
| 14: Tadın azâbınızı; işte buydu çabucak gelmesini istediğiniz. | |
| 15: Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerdedir, pınar başlarında. | |
| 16: Alırlar Rablerinin, kendilerine verdiklerini; şüphe yok ki onlar, bundan önce, iyilik ederlerdi. | |
| 17: Gecelerin az bir kısmında uyurlardı. | |
| 18: Ve seher çağları, yarlıganma dilerlerdi. | |
| 19: Ve mallarında, dileyene ve mahrûm olana bir hak vardı. | |
| 20: Ve yeryüzünde deliller var iyiden iyiye inanmış olanlara. | |
| 21: Ve kendi özünüzde de, hâlâ mı görmezsiniz? | |
| 22: Ve gökte de rızkınız ve size vaadedilen var. | |
| 23: Gerçekten de andolsun göğün ve yeryüzünün Rabbine ki hiç şüphe yok, gerçektir o, nasıl siz konuşup söylüyorsunuz. | |
| 24: İbrâhîm'in, ağırlanan konuklarına âit haber, geldi mi sana? | |
| 25: Hani, tapısına girmişlerdi de esenlik sana demişlerdi; o da esenlik size demişti, ey yabancılar. | |
| 26: Derken bir bahâneyle ailesinin yanına gitmişti de bir semiz dana getirmişti. | |
| 27: Onların önüne koymuştu da yemez misiniz demişti. | |
| 28: Derken onlardan, içine bir korkudur düşmüştü de korkma demişlerdi, ve ona, bilgi sâhibi bir oğlu olacağını müjdelemişlerdi. | |
| 29: Derken karısı, onlara dönmüştü de bir çığlık atıp eliyle yüzüne vurmuştu ve ben kısır bir kocakarıyım demişti. | |
| 30: Onlar, bu, böyle dediler, Rabbin böyle dedi; şüphe yok ki o, bir hüküm ve hikmet sâhibidir ki her şeyi bilir. | |
| 31: İbrâhim, işiniz nedir ey elçiler demişti. | |
| 32: Onlar, şüphe yok ki biz demişlerdi, mücrim bir topluluğa gönderildik. | |
| 33: Üstlerine balçıktan taşlar yağdırmak için. | |
| 34: Öyle taşlar ki Rabbinin katında damgalanmış, haddi aşanlar için. | |
| 35: Derken, orada inananlardan kim varsa çıkarmıştık. | |
| 36: Gerçekten de bir ev halkından başka Müslüman da bulamamıştık orada. | |
| 37: Ve orada, elemli azaptan korkanlara bir delil bırakmıştık. | |
| 38: Ve Mûsâ'da da; hani onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik. | |
| 39: Derken bütün kuvvetiyle dönmüştü de ya büyücü demişti, yahut da deli. | |
| 40: Derken onu ve ordusunu helâk etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı. | |
| 41: Âd kavminde de bir delil var; hani onlara, her şeyi kasıp kavuran bir fırtına göndermiştik. | |
| 42: Nereden geçmiş, neye dokunmuşsa orasını ve o şeyi çürümüş kemiğe döndürmüştü. | |
| 43: Ve Semûd'da da delil var; hani, muayyen bir zamana dek geçinin demiştik. | |
| 44: Derken Rablerinin emrine karşı azgınlıkta bulunmuşlardı da onları bir yıldırımdır, gelip helâk edivermişti ve onlar da bakıp duruyorlardı. | |
| 45: Derken ne ayakta durmıya güçleri kalmıştı, ne de bir yardım görmüşlerdi. | |
| 46: Ve daha önce de Nûh kavmi ki şüphe yok, onlar, buyruktan çıkmış bir topluluktu. | |
| 47: Ve biz, gökleri kurduk kudretle, onlardan daha üstününü, daha büyüğünü kurmaya da gücümüz yeter. | |
| 48: Ve yeryüzünü yayıp döşedik, daha da güzel döşeriz. | |
| 49: Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık. | |
| 50: Artık kaçın Allah'a, şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum. | |
| 51: Ve Allah'la berâber bir başka mâbut kabûl etmeyin; şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum. | |
| 52: Böylece onlardan önce de hiçbir peygamber gelmedi ki ona büyücü, yahut da deli demesinler. | |
| 53: Onlar, bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar, azgın bir topluluktu. | |
| 54: Artık yüz çevir onlardan, bundan dolayı da kınanmazsın sen. | |
| 55: Ve öğüt ver, gerçekten de öğüt, inananlara fayda verir. | |
| 56: Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. | |
| 57: Onlardan ne bir rızık istiyorum ve ne beni doyurmalarını istiyorum. | |
| 58: Şüphe yok ki Allah'tır rızık veren kuvvet sâhibi ve kuvvetine aciz gelmesi mümkün olmayan. | |
| 59: Kendilerine zulmedenlere, arkadaşlarının payı gibi bir azap payı var, artık acele etmesinler. | |
| 60: Yazık kâfirlere, kendilerine vaadedilen günden. | |