| Yaşar Nuri Öztürk Meali |
|
| 1: Nûn! Yemin olsun kaleme ve satır satır yazdıklarına | |
| 2: Ki sen, cin tasallutuna uğramış değilsin; Rabbinin nimeti sayesinde, | |
| 3: Senin için kesintisiz bir ödül var. | |
| 4: Ve gerçekten sen, çok büyük bir ahlak üzerindesin. | |
| 5: Yakında göreceksin, onlar da görecekler, | |
| 6: Hanginizmiş fitneye tutulan, deliren! | |
| 7: Senin Rabbin, evet O'dur kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilen. Ve O'dur kimin doğruya ve güzele kılavuzlandığını en iyi bilen. | |
| 8: O halde, yalanlayanlara itaat etme! | |
| 9: İstediler ki sen, alttan alıp gevşek davranasın/yağcılık edesin de onlar da yağcılık etsinler/yumuşaklık göstersinler. | |
| 10: Şunların hiçbirine eğilme, uyma: Çok yemin eden, bayağı/alçak, | |
| 11: Alaycı/gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran, | |
| 12: Hayrı engelleyen, sınır tanımaz saldırgan, günaha batmış, | |
| 13: Kaba/obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı. | |
| 14: Mal ve oğullar sahibi olmuş da ne olmuş? | |
| 15: Ayetlerimiz ona okunduğunda şöyle der: "Daha öncekilerin masalları!" | |
| 16: Yakında biz onun hortumu üzerine damga basacağız/burnunu sürteceğiz. | |
| 17: Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi. | |
| 18: Hiçbir istisna tanımıyorlardı. | |
| 19: Ama onlar uyumaktayken, Rabbinden gelen bir dolaşıcı bahçeyi dolaştı da, | |
| 20: O, simsiyah kesiliverdi. | |
| 21: Sabaha çıktıklarında birbirlerine seslendiler: | |
| 22: "Hadi, eğer biçecekseniz ekininize erken gidin." | |
| 23: Yola koyuldular. Aralarında fısıldaşıyorlardı: | |
| 24: "Hey! Bugün oraya bir yoksul girip yanınıza gelmesin!" | |
| 25: Sadece engellemeye, şiddete güçleri yeten kişiler olarak erkenden vardılar. | |
| 26: Fakat bahçeyi görünce: "Yahu biz yanlış gelmişiz." dediler. | |
| 27: "Hayır, hayır! Biz mahrum edilenleriz." | |
| 28: Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!" | |
| 29: O zaman dediler ki: "Tespih ederiz seni, ey Rabbimiz! Gerçekten biz zalimler olduk." | |
| 30: Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar. | |
| 31: "Yazıklar olsun bize, dediler, biz gerçekten azgınlarmışız." | |
| 32: "Umarız, Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz de her şeyimizle Rabbimize yöneliriz." | |
| 33: İşte böyledir azap! Âhiretin azabı ise gerçekten çok daha büyüktür. Bir bilselerdi! | |
| 34: Takva sahipleri için, Rableri katında nimetlerle dolu cennetler vardır. | |
| 35: Biz, Müslümanları/Allah'a teslim olanları, suçlular gibi yapar mıyız? | |
| 36: Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
| 37: Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz? | |
| 38: Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz. | |
| 39: Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek! | |
| 40: Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?" | |
| 41: Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını! | |
| 42: Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar. | |
| 43: Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı. | |
| 44: Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız. | |
| 45: Süre tanıyorum onlara. Tuzağım gerçekten zorludur benim. | |
| 46: Bir ücret mi istiyorsun kendilerinden de onlar, bir borç altında eziliyorlar! | |
| 47: Yoksa gayb, yanlarında da onlar mı yazıyorlar? | |
| 48: Artık Rabbinin hüküm vermesi için sabret! Balığın dostu Yûnus gibi olma! Hani o, hıçkırıktan boğulur bir halde yakarmıştı. | |
| 49: Eğer ona, Rabbinden bir nimet ulaşmasaydı, horlanmış bir halde cascavlak bir yere atılırdı. | |
| 50: Fakat Rabbi onu seçilip yüceltti ve barışseverlerden yaptı. | |
| 51: O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı. | |
| 52: Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir. | |