| Ahmed Hulusi Meali |
|
| 1: Nun (Ulûhiyet ilmi) ve Kalem'e (ilmi açığa çıkaran) ve satır satır yazdıklarına (ilmin gereğini tüm detaylarıyla Sünnetullâh olarak yaratana) kasem ederim ki. . . | |
| 2: Sen, Rabbinin nimeti olarak, bir cin (görünmeyen varlık türlerinden biri) hükmü altında olan değilsin! | |
| 3: Muhakkak ki senin için ardı kesilmeyen bir mükâfat vardır. | |
| 4: Muhakkak ki sen aziym bir ahlâklasın! | |
| 5: Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler; | |
| 6: Hanginiz cinlere tutulmuştur! | |
| 7: Muhakkak ki Rabbin, yolundan kimin saptığını (varlıklarından) iyi bilir! O, hakikate erenleri de (varlıklarında) iyi bilir! | |
| 8: O hâlde yalanlayanlara itaat etme! | |
| 9: Arzu ettiler ki, sen yumuşak (tavizkâr) davranasın da, onlar da (sana karşı) hoşgörülü davransınlar! | |
| 10: UYMA! Çokça yemin eden (Allâh'tan ve Sünnetullâh'tan kozalı olduğu için) basit, düşüncesiz her kişiye; | |
| 11: Alaycı, ayıplayan, laf taşıyan; | |
| 12: Durmadan (hakikatin) yaşanılmasına engel olan, haddi aşan suçlulara; | |
| 13: Tutucu cahile, üstelik inkârıyla damgalıya! | |
| 14: Zengin ve oğulları var diye mi (ona uyacaksın)! | |
| 15: Âyetlerimiz ona bildirildiğinde: "Öncekilerin masallarıdır" dedi. | |
| 16: Yakında burnundan damgalayacağız onu (görmezden gelemeyecek)! | |
| 17: Doğrusu biz onları, o bahçe halkını belâlandırdığımız gibi belâlandırdık! Hani, sabah olurken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi. | |
| 18: (İnşâAllâh diye) istisna yapmıyorlardı! | |
| 19: Onlar uyurlarken, Rabbinden bir sarıcı o bahçeyi sardı! | |
| 20: Kuruyup kararıverdi (o bahçe)! | |
| 21: Sabah olurken (kalktıklarında) birbirlerine seslendiler: | |
| 22: "Eğer kesip devşirecekseniz, ekininize erken gidin!" (diye). | |
| 23: Aralarında fısıldanarak yola koyulup gittiler. | |
| 24: "Sakın bugün hiçbir yoksul ona (bahçeye) girip yanınıza gelmesin!" (diye). | |
| 25: Yoksulları engellemeye güçleri yeterek gittiler. | |
| 26: Bahçeyi gördüklerinde (harap olmuş): "Yanlış yere geldik herhâlde" dediler. | |
| 27: "Hayır, (doğru yerdeyiz ama) biz yitirmişleriz!" (dediler). | |
| 28: Onların biraz düşüncelisi dedi: "Ben size tespih (tenzih) etsenize, demedim mi?" | |
| 29: Dediler ki: "Subhan'dır Rabbimiz! Muhakkak ki biz işin hakkını veremeyenler olduk!" | |
| 30: Ardından birbirlerine dönüp birbirlerini suçlamaya başladılar! | |
| 31: Dediler ki: "Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz küstahça davranmışız!" | |
| 32: "Umulur ki Rabbimiz onun yerine ondan daha hayırlısını verir! Muhakkak ki biz (artık) Rabbimize yönelenleriz. " | |
| 33: İşte böylecedir azap! Sınırsız geleceğin azabı ise elbette ekberdir! Eğer bilselerdi. | |
| 34: Muhakkak ki korunmuş olanlar için, Rableri indînde Naîm cennetleri vardır. | |
| 35: Teslim olmuşları, inkârcı suçlular gibi kılar mıyız hiç? | |
| 36: Ne oluyor size! Nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
| 37: Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders alıyorsunuz? | |
| 38: Ki ondaki keyfinize göre hükümler sizindir (zannınızca Sünnetullâh'a da tâbi değilsiniz)! | |
| 39: Yoksa dilediğinizi yapabilirsiniz diye kıyamete kadar geçerli, bizden alınmış bir sözünüz mü var? | |
| 40: Sor onlara: Onların hangisi böyle bir şeye kefildir? | |
| 41: Yoksa onların bize eş koştukları ortakları mı var? Eğer sözlerine sadıklarsa getirsinler ortaklarını! | |
| 42: Hakikatin açığa çıkıp, Allâh'tan ayrı vücud verdikleri benliklerinin yokluğunu itirafa (secdeye) davet edildikleri süreçte, bunun gereğini yerine getiremeyeceklerdir! | |
| 43: Gözleri dehşetten önlerine eğik, zillet hâlinde! Oysa onlar akılları başlarında dünyada iken secdeye davet olunuyorlardı. | |
| 44: (Rasûlüm) artık beni ve bu olayı yalanlayanı (başbaşa) bırak! Onları hiç bilmedikleri yönden aşama aşama helâka götüreceğiz! | |
| 45: Mühlet veririm onlara. . . Muhakkak ki benim tuzağım çok sağlamdır! | |
| 46: Yoksa onlardan bir karşılık istiyorsun da, onlar borçtan ağır bir yük altına mı girmişler? | |
| 47: Yoksa gayb (algılanmayanlar) onların indînde de, onlar mı yazıyorlar? | |
| 48: Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus Nebi) gibi olma! Hani O, gamla dolu hâlde yönelmişti. | |
| 49: Eğer Ona Rabbinden bir nimet erişmemiş olsaydı, aşağılanmış hâlde çıplak araziye atılırdı! | |
| 50: Rabbi Onu seçti de Onu sâlihlerden (hakikati yaşayanlardan) kıldı. | |
| 51: Muhakkak ki o hakikat bilgisini inkâr edenler, Zikri (hakikatlerini hatırlatıcıyı) işittiklerinde az kalsın bakışlarıyla seni devireceklerdi! "Muhakkak ki O, bir cin etkisi altındadır" diyorlardı. | |
| 52: Oysa O, insanlar için sadece bir Zikir'dir (hakikatlerini hatırlatıcıdır)! | |