| Ahmed Hulusi Meali |
|
| 1: Yâ Siiin (Ey Muhammed)! | |
| 2: Ve Kur'ân-ı Hakiym (ve bildirdiği Hikmet dolu Kur'ân)! | |
| 3: Kesinlikle sen Rasûllerdensin. | |
| 4: Sırat-ı müstakim üzeresin. | |
| 5: Aziyz ve Rahıym'in sende tafsilâtlı olarak açığa çıkardığı ilim ile! | |
| 6: Ataları uyarılmamış, bu yüzden (hakikatlerinden, Sünnetullah'tan) kozalı olarak yaşayan bir toplumu uyarman için. | |
| 7: Andolsun ki onların çoğunluğuna o söz (Cehennem, insanların ve cinlerin çoğuyla dolacaktır; sözü) Hak olmuştur! Bu sebeple onlar iman etmezler! | |
| 8: Muhakkak ki biz onların boyunlarında, çenelerine kadar dayanmış boyunduruklar (şartlanma ve değer yargıları) oluşturduk! Artık (onlar kendi hakikatlerini göremezler) başları yukarı doğru kalkıktır (benlikleriyle yaşarlar)! | |
| 9: Onların önlerinden bir set (geleceği göremezler) ve arkalarından bir set (geçmişlerinden ders almazlar) oluşturduk da böylece onları bürüdük. . . Artık onlar görmezler. | |
| 10: Onları uyarsan da uyarmasan da birdir; iman etmezler! | |
| 11: Sen ancak Zikre (hatırlatılan hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak Rahman'dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile müjdele! | |
| 12: Kesinlikle biz, evet yalnız biz ölüleri diriltiriz! Onların yaptıklarını ve meydana getirdikleri eserleri yazarız! Biz her şeyi İmam-ı Mubiyn'de (beyinlerinde ve ruhlarında) ihsa ettik (tüm özellikleriyle kaydettik)! | |
| 13: Onlara o şehir halkını örnek ver. . . Hani oraya Rasûller gelmişti. | |
| 14: Hani onlara iki (Rasûl) irsâl ettik de o ikisini de yalanladılar. . . Bunun üzerine bir üçüncüsü ile güçlendirdik de: "Doğrusu biz size irsâl olunanlarız" dediler. | |
| 15: Dediler ki: "Siz bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz. . . Rahman da hiçbir şey inzâl etmedi. . . Siz ancak yalan söylüyorsunuz. " | |
| 16: (Rasûller) dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki, gerçekten biz size irsâl olunanlarız. " | |
| 17: "Bize ait olan sadece apaçık tebliğdir. " | |
| 18: Dediler ki: "Kuşkusuz sizde uğursuzluk olduğunu düşünüyoruz. . . Andolsun ki, eğer vazgeçmezseniz, kesinlikle sizi taşlayarak öldüreceğiz ve elbette size bizden feci bir azap dokunacaktır. " | |
| 19: Dediler ki: "Sizin uğursuzluğunuz sizinledir. . . Eğer (hakikatinizle) hatırlatılıyorsanız bu mu (uğursuzluk)? Hayır, siz israf eden bir toplumsunuz. " | |
| 20: Şehrin uzak tarafından koşarak bir adam geldi: "Ey halkım, Rasûllere tâbi olun" dedi. | |
| 21: "Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri hakikat üzere olanlara tâbi olun!" | |
| 22: "Beni (böylece) fıtratlandırana nasıl kulluk etmem? O'na rücu ettirileceksiniz. " | |
| 23: "O'nun dûnunda tanrılar mı edineyim! Eğer Rahman bir zarar açığa çıkarmayı irade ederse, onların şefaati bana ne yarar sağlar ne de bir şeyden korur. . . " | |
| 24: "O takdirde muhakkak ki ben apaçık bir dalâlet içinde olurum!" | |
| 25: "Gerçekten ben sizde de açığa çıkan Rabbe iman ettim; beni dinleyin!" | |
| 26: (Ona): "Cennete dâhil ol!" denildi. . . Dedi ki: "Halkım hâlimi bileydi!" | |
| 27: "Rabbimin beni mağfiret ettiğini ve benim ikramlara nail olanlardan olduğumu. . . " | |
| 28: Ondan sonra onun halkının üzerine semâdan hiçbir ordu inzâl etmedik, inzâl ediciler de değildik. | |
| 29: Sadece tek bir sayha oldu; onlar hemen sönüverdiler! | |
| 30: Hüsran şu kullara! Kendilerine bir Rasûl gelmeye görsün, hep Onun bildirdiğiyle alay ederlerdi. | |
| 31: Görmediler mi ki onlardan önce nice kuşaklar helâk ettik ki; gidenlerin hiçbiri geri dönmeyecek onlara! | |
| 32: Elbette hepsi, toptan zorunlu hazır bulunacaklar. | |
| 33: Ölü arz da onlar için bir işarettir! Onu dirilttik, ondan ürünler çıkardık da ondan yiyorlar. . . | |
| 34: Orada hurma ağaçlarından, üzümlerden bahçeler oluşturduk, orada pınarlar fışkırttık. | |
| 35: Onun getirisinden ve ellerinin ürettiklerinden yesinler diye. . . Hâlâ şükretmezler mi? | |
| 36: Subhan'dır; arzın (bedenin) oluşturduklarından, nefslerinden (bilinçlerinden) ve daha bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri (gen sarmallarını) yaratan! | |
| 37: Gece de onlar için bir işarettir! Ondan gündüzü (ışığı) çekeriz de hemen onlar karanlık içinde kalırlar. | |
| 38: Güneş de kendi yörüngesinde akar gider! Aziyz, Aliym'in takdiridir bu! | |
| 39: Ay'a gelince, ona konak yerleri takdir ettik. . . Nihayet kadim urcun (kuruyup incelen eski hurma dalı) gibi görülür. | |
| 40: Ne Güneş, Ay'a yetişir; ne de gece gündüzü geçer! Her biri ayrı yörüngede yüzerler. | |
| 41: Bizim onların zürriyetlerini o dopdolu gemilerde yüklenip taşımamız da onlar için bir işarettir! | |
| 42: Onlar için onun misli, binecekleri şeyleri yaratmış olmamız! | |
| 43: Eğer dilesek onları suda boğarız da, ne imdatlarına yetişen olur ve ne de kurtarılırlar! | |
| 44: Ancak bizden bir rahmet olarak ve yalnızca belli bir süre nasiplenmeleri için ömür vermemiz hariç. | |
| 45: Onlara: "Önünüzdekinden (karşılaşacaklarınıza karşı) ve arkanızdakinden (yapmış olduklarınızın sonuçlarından) korunun ki rahmete eresiniz" denildiğinde (yüz çevirirler). | |
| 46: Onlara Rablerinin işaretlerinden bir delil gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler. | |
| 47: Onlara: "Allâh'ın sizi beslediği yaşam gıdalarınızdan Allâh için karşılıksız bağışlayın" denildiğinde hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: "Dileseydi Allâh, kendisinin doyuracağı kimseyi mi yedirip doyuralım? Siz ancak apaçık bir dalâlet içindesiniz. " | |
| 48: Derler ki: "Eğer sözünüzde sadıksanız, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşecek)?" | |
| 49: Onlar tartışırlarken, kendilerini yakalayacak bir tek çığlıktan (beden sur'una üfleniş) başkasını beklemiyorlar? | |
| 50: O zamanda ne bir vasiyete güçleri yeter ve ne de ailelerine dönebilirler! | |
| 51: Sur'a nefholunmuştur! Bir de bakarsın ki onlar kabirleri hükmünde olan bedenlerinden çıkmış, Rablerine (hakikatlerini fark etme aşamasına) koşuyorlar! | |
| 52: (O vakit) dediler ki: "Vay bize! (Dünya) uykumuzdan kim bizi yeni bir yaşam boyutuna geçirdi? Bu, Rahman'ın vadettiğidir ve Rasûller doğru söylemiştir. " (Hadis: İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!) | |
| 53: Sadece tek bir sayha (İsrafil'in sur'u) oldu. . . Bir de bakarsın ki onlar toptan huzurumuzda hazır kılınmıştır. | |
| 54: O süreçte hiçbir nefse en ufak bir şey zulmedilmez. . . Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)! | |
| 55: Gerçek ki o süreçte, cennet ehli cennet nimetleriyle meşgul ve bunun keyfini çıkarmaktadırlar. | |
| 56: Onlar ve eşleri gölgeler içinde tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. | |
| 57: Onlar için orada meyveler vardır. . . Onlar için keyif alacakları şeyler vardır. | |
| 58: Rahıym Rab'den "Selâm" sözü ulaşır (Selâm ismi özelliğini yaşarlar)! | |
| 59: "Ey suçlular! Bugün ayrılın!" | |
| 60: "Ey Ademoğulları. . . Size ahdetmedim (bildirip bilgilendirmedim) mi şeytana (bedene - hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır?" | |
| 61: "Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur" (diye?). | |
| 62: "Andolsun ki (kendinizi yok olup gidecek beden zannınız) sizden pek çok cemaatleri saptırdı! Aklınızı kullanmadınız mı?" | |
| 63: "İşte bu vadolunduğunuz cehennemdir!" | |
| 64: "Hakikatinizi inkârınızın karşılığı olarak şimdi yaşayın sonucunu!" | |
| 65: O süreçte ağızlarını mühürleriz; yaptıkları hakkında elleri konuşur ve ayakları şahitlik eder bize. | |
| 66: Dileseydik gözlerini silme kör ederdik de yolda (öylece) koşuşurlardı. . . Fakat nasıl görebilecekler (bu gerçeği)? | |
| 67: Dileseydik mekânları üzere onları mesh ederdik (bulundukları anlayış üzere onları sâbitlerdik) de artık ne ileri gitmeye güçleri yeterdi ve ne de eski hâllerine dönebilirlerdi. | |
| 68: Kimi uzun ömürlü yaparsak onu yaratılışı itibarıyla zayıflatırız. Hâlâ akıllarını kullanmazlar mı? | |
| 69: O'na şiir öğretmedik! O'na yakışmaz da! O ancak bir hatırlatma ve apaçık bir Kurân'dır! | |
| 70: Tâ ki diri olanı uyarsın ve hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine de o hüküm gerçekleşsin. | |
| 71: Görmezler mi ki, eserlerimiz arasında onlar için kurban edilebilir hayvanlar yarattık. . . Onlara mâliktirler. | |
| 72: Onları (en'amı) bunlara boyun eğdirdik. . . Hem binekleri onlardandır ve hem de onlardan kimini yerler. | |
| 73: Onlarda kendileri için menfaatler ve içecekler vardır. . . Hâlâ şükretmezler mi? | |
| 74: Belki kendilerine yardım olunur ümidiyle Allâh dûnunda tanrılar edindiler! | |
| 75: (Tanrılar) onlara yardım edemezler! (Aksine) onlar, tanrılara (hizmete) hazır duran ordudurlar! | |
| 76: O hâlde onların lafı seni mahzun etmesin. . . Muhakkak ki biz onların gizlediklerini de açıkladıklarını da biliriz. | |
| 77: İnsan görmedi mi ki biz onu bir spermden yarattık. . . Bu gerçeğe rağmen şimdi o apaçık bir hasımdır! | |
| 78: Kendi yaratılışını unuttu da bize bir misal getirdi: "Çürümüş hâldeki şu kemiklere kim diriltip hayat verecek?" dedi. | |
| 79: De ki: "Onları daha önce inşa eden diriltip hayat verecektir! 'HÛ' Esmâ'sıyla her yaratışı Aliym'dir. " | |
| 80: O ki, sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu. . . İşte bak ondan yakıyorsunuz! | |
| 81: Semâları ve arzı yaratan, onların benzerini Esmâ'sıyla yaratmaya Kaadir değil midir? Evet! "HÛ"; Hâllak'tır, Aliym'dir. | |
| 82: Bir şeyi irade ettiğinde, O'nun hükmü, ona "Kün = Ol!"dan (olmasını istemesinden) ibarettir!. . (O şey kolaylıkla) olur. | |
| 83: Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebede oluştuğuna işaret) Subhan'dır. . . O'na rücu ettirileceksiniz. | |