| Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
| 1: Tâ sîn mîm. | |
| 2: Bunlardır gerçekle bâtılı açıklayan kitabın âyetleri. | |
| 3: Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye âdetâ. | |
| 4: Dileseydik gökten bir delîl indirirdik onlara, onun karşısında başlarını eğerlerdi, kalakalırlardı. | |
| 5: Rahman katından, Kur'ân'ın yeni bir âyeti indi mi, hemen yüz çevirirler ondan. | |
| 6: Gerçekten de yalanladılar, artık yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelip çatacak onlara. | |
| 7: Bakmazlar mı yeryüzüne, nice güzelim nebatlar bitirdik çifter çifter orada. | |
| 8: Bunda bir delil var elbette ve çoğu inanmaz gene de. | |
| 9: Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahîmdir. | |
| 10: An o zamanı ki hani Rabbin, Mûsâ'ya, git zâlimler topluluğuna diye nidâ etmişti, | |
| 11: Firavun'un kavmine, hâlâ mı çekinmeyecekler? | |
| 12: Mûsâ, Rabbim demişti, gerçekten de beni yalanlarlar diye korkuyorum. | |
| 13: Gönlüm daralır, dilim açılmaz, sen Hârûn'u gönder. | |
| 14: Ve bir de onlara karşı suçum var, korkarım, öldürürler beni. | |
| 15: Rab, hayır dedi, ikiniz de, delillerimizle gidin, şüphe yok ki biz, sizinleyiz, her şeyi duyarız. | |
| 16: Firavun'un tapısına geldiler de biz dediler, şüphe yok ki âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz. | |
| 17: İsrâiloğullarını bizimle gönder. | |
| 18: Firavun, sen dedi, çocukken içimizde büyüyüp yetişmedin mi ve ömrünün nice yılını aramızda geçirmedin mi? | |
| 19: Ve o yaptığın işi de yaptın ve sen, nankörlerdensin. | |
| 20: Mûsâ, o işi yaptım ama dedi, o vakit cahillerdendim. | |
| 21: Korktuğumdan da hemen kaçtım sizden, derken Rabbim bana peygamberlik verdi ve beni, peygamberler zümresine aldı. | |
| 22: Verdiğin nîmeti başıma kakıyorsun ama bu da, İsrâiloğullarını kendine kul edindiğinden meydana gelen bir şeydi. | |
| 23: Firavun, âlemlerin Rabbi nedir ki, dedi. | |
| 24: Mûsâ, göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbi, dedi, iyice bilip anlıyorsanız. | |
| 25: Firavun, etrafındakilere, işitiyor musunuz? dedi. | |
| 26: Mûsâ, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi. | |
| 27: Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli. | |
| 28: Mûsâ, doğunun da Rabbidir dedi, batının da ve ikisi arasında bulunanların da düşünüp akıl ediyorsanız. | |
| 29: Firavun, eğer dedi, benden başka bir mâbut kabûl edersen seni mutlaka zindana atılmışlara katarım, hapsederim. | |
| 30: Mûsâ, ya sana dedi, apaçık bir delil gösterirsem, | |
| 31: Firavun, doğru söyleyenlerdensen hadi dedi, göster onu. | |
| 32: Mûsâ, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderhâ oldu. | |
| 33: Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü. | |
| 34: Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü. | |
| 35: Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi? | |
| 36: Ona ve kardeşine bir zaman mühlet ver dediler ve şehirlere, büyücüleri toplayıp getirecek adamlar yolla da. | |
| 37: Adamakıllı bilgili bütün büyücüleri tapına getirsinler. | |
| 38: Muayyen bir günün muayyen bir zamânında büyücüler toplandı. | |
| 39: Halka da denildi ki siz de toplanıyor musunuz? | |
| 40: Umarız ki üst gelirlerse biz de büyücülere uyarız. | |
| 41: Derken büyücüler gelince Firavun'a üst gelirsek dediler, bize bir mükâfat var mı? | |
| 42: Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz. | |
| 43: Mûsâ, onlara, atacağınız şeyleri atın dedi. | |
| 44: İplerini sopalarını attılar ve Firavun'un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız. | |
| 45: Derken Mûsâ da sopasını attı, sopa, hemen onların düzüp meydana getirdiği şeyleri yutmaya başladı. | |
| 46: Büyücüler, derhal secdeye kapandılar. | |
| 47: Alemlerin Rabbine inandık dediler. | |
| 48: Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine. | |
| 49: Firavun, size izin vermeden inandınız ha dedi, şüphe yok ki o, sizin büyüğünüz, büyüyü o öğretti size; şimdi anlarsınız siz, mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim ve hepinizi de astıracağım. | |
| 50: Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız. | |
| 51: İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatâlarımızı yarlıgar. | |
| 52: Ve Mûsâ'ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik. | |
| 53: Firavun, şehirlere asker toplayan adamlar yolladı. | |
| 54: Bunlar, hiç şüphe yok azlık bir topluluk. | |
| 55: Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar. | |
| 56: Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi. | |
| 57: Derken onları bahçelerden, kaynaklardan sürüp çıkardık. | |
| 58: Ve defînelerden ve güzelim yerlerden ettik. | |
| 59: Böyle işte ve oralara İsrâiloğullarını mîrasçı kıldık. | |
| 60: Firavun'a uyanlar, gün doğunca İsrâiloğullarının artlarına düştüler. | |
| 61: İki topluluk da birbirini görünce Mûsâ'nın arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişecekler. | |
| 62: Mûsâ, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek. | |
| 63: Derken Mûsâ'ya, sopanı denize vur diye vahyettik. Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bir dağa döndü. | |
| 64: Öbürlerini buraya yaklaştırdık. | |
| 65: Mûsâ'yı ve onunla berâber bulunanların hepsini kurtardık. | |
| 66: Sonra öbürlerini sulara garkettik. | |
| 67: Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. | |
| 69: Onlara oku İbrâhim'e âit haberi. | |
| 70: Hani atasına ve kavmine, neye tapıyorsunuz demişti. | |
| 71: Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız. | |
| 72: Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı? | |
| 73: Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı? | |
| 74: Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar. | |
| 75: Şimdi gördünüz mü dedi, neye kulluk ediyorsunuz. | |
| 76: Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız. | |
| 77: Hiç şüphe yok ki artık, âlemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman. | |
| 78: Âlemlerin Rabbi, öyle bir mâbuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana. | |
| 79: Ve öyle bir mâbuttur ki beni doyurur ve suya kandırır. | |
| 80: Ve hastalandığım zaman o şifâ verir bana. | |
| 81: Ve öyle bir mâbuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir. | |
| 82: Ve öyle bir mâbuttur ki kıyâmet gününde umarım, hatâmı da yarlıgar. | |
| 83: Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat. | |
| 84: Sonra gelenler arasında da güzel bir ad, san ver bana, doğrulukla andır beni. | |
| 85: Beni Naîm cennetinin mîrasçılarından et. | |
| 86: Atamı da yarlıga, şüphe yok o, sapıklardan. | |
| 87: Utandırma beni insanların dirilecekleri günde. | |
| 88: O günde ki ne mal fayda verir o gün, ne evlât. | |
| 89: Ancak Allah'a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır. | |
| 90: Ve cennet, o gün, çekinenlere yaklaştırılmıştır. | |
| 91: Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır. | |
| 92: Ve onlara, nerede kulluk ettikleriniz denilmiştir, | |
| 93: Allah'ı bırakıp da tapıyordunuz onlara, size yardım ediyorlar mı, yoksa kendilerine bir yardımda bulunuyorlar mı? | |
| 94: Hepsi de, birbiri üstüne, başaşağı cehenneme atılmışlardır tapanlar da, tapılanlar da. | |
| 95: Ve İblîs'in bütün ordusu da. | |
| 96: Orada birbirleriyle çekişerek derler ki. | |
| 97: Allah hakkı için gerçekten de biz, apaçık bir sapıklık içindeydik. | |
| 98: Sizi, âlemlerin Rabbiyle bir tuttuğumuz zaman. | |
| 99: Bizi, ancak o mücrimler saptırdı. | |
| 100: Artık ne şefâatçilerden bir şefâatçi var bize. | |
| 101: Ne bir can dostu. | |
| 102: Ne olurdu bir kere daha dünyâya dönebilseydik de inananlardan olsaydık. | |
| 105: Nûh kavmi de peygamberleri yalanladı. | |
| 106: Hani, kardeşleri Nûh, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz? | |
| 107: Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim. | |
| 108: Artık Allah'tan çekinin ve itâat edin bana. | |
| 109: Ve ben, tebliğime karşılık bir mükâfât istemem sizden, benim mükâfâtım, ancak âlemlerin Rabbine âit. | |
| 111: Dediler ki: Sana, aşağılık kişiler uymuş, biz de mi inanalım sana? | |
| 112: Nûh, benim onların yaptıklarına dâir bir bilgim yok dedi. | |
| 113: Onların hesâbı ancak Rabbime âittir eğer anlarsanız. | |
| 114: Ve ben, inananları kovamam. | |
| 115: Ben ancak, apaçık bir korkutucuyum. | |
| 116: Ey Nûh dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarız. | |
| 117: Rabbim dedi, gerçekten de kavmim, yalanladı beni. | |
| 118: Sen, onlarla benim aramda hükmet ve beni de kurtar, inananlardan benimle berâber bulunanları da. | |
| 119: Derken onu da o dopdolu gemiyle kurtardık, onunla berâber bulunanları da. | |
| 120: Sonra da onlardan başka geri kalanları sulara garkettik. | |
| 123: Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. | |
| 124: Hani , kardeşleri Hûd, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz? | |
| 128: Siz, her yüksek tepede, ihtiyâcınız olmayan bir yapı kurarak eğlenip durur musunuz? | |
| 129: Sağlam yapılar, kaleler yaparsınız da ebedî kalacağını mı umarsınız? | |
| 130: Tutup yakaladığınızı cebbarcasına mı yakalarsınız? | |
| 132: Çekinin o mâbuttan ki bildiğiniz nîmetleri vererek yardım etti size. | |
| 133: Yardım etti size hayvanlar ve evlât vererek. | |
| 134: Ve bahçeler ve kaynaklar ihsân ederek. | |
| 135: Şüphe yok ki ben, o pek büyük günün azâbı size gelip çatacak, ondan korkuyorum. | |
| 136: Bizce bir dediler, istersen öğüt ver bize, istersen öğüt verenlerden olma. | |
| 137: Bu, önce gelip geçenlerin uydurmalarından başka bir şey değil. | |
| 138: Ve biz, azâba uğratılmayacağız. | |
| 139: Derken onu yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. | |
| 141: Semûd kavmi de peygamberleri yalanladı. | |
| 142: Hani, kardeşleri Sâlih, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz? | |
| 146: Burada emin bir halde bırakılacak mısınız? | |
| 147: Bağlarda, kaynaklarda. | |
| 148: Ekinler içinde, tomurcukları nazik, yumuşak hurmalıklar yanında. | |
| 149: Ve büyük bir akılla, ustalıkla dağlarda evler yontmadasınız. | |
| 151: Aşırı gidenlerin emrine uymayın, | |
| 152: o aşırı gidenler ki yeryüzünde bozgunculuk ederler de ıslâh etmezler. | |
| 153: Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin. | |
| 154: Bizim gibi bir insandan başka bir şey de değilsin sen. Doğru söyleyenlerdensen bir delil göster bize. | |
| 155: Bu dedi, dişi bir deve; su içme hakkı, bir gün onun, malûm bir gün de su içme hakkı sizin. | |
| 156: Ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek büyük bir günün azâbı, helâk eder sizi. | |
| 157: Ayaklarını kesip öldürdüler onu da nâdim oldular. | |
| 158: Azap, onları helâk ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz. | |
| 160: Lût kavmi de peygamberleri yalanladı. | |
| 161: Hani, kardeşleri Lût, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz? | |
| 165: Siz, insanlardan erkeklere yaklaşıyor da, | |
| 166: Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz. | |
| 167: Ey Lût dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka şehrimizden çıkarırız. | |
| 168: Şüphe yok ki dedi, ben, sizin yaptığınızdan nefret etmedeyim, onu kınamadayım. | |
| 169: Rabbim, beni de onların yaptıkları işin azâbından kurtar, âilemi de. | |
| 170: Derken onu da kurtardık, bütün âilesini de. | |
| 171: Ancak bir kocakarı, geri kalanların içindeydi. | |
| 172: Sonra berikileri mahvettik. | |
| 173: Üstlerine öylesine bir yağmur yağdırdık ki, ne de kötüdür korkutulanlara yağdırılan yağmur. | |
| 176: Ashâb-ı Eyke de peygamberleri yalanladı. | |
| 177: Hani Şuayb, onlara demişti ki: Hâlâ mı çekinmezsiniz? | |
| 181: Ölçeği tam ölçün, eksik ölçenlerden olmayın. | |
| 182: Doğru terâziyle tartın. | |
| 183: İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın. | |
| 184: Çekinin o mâbuttan ki sizi de yaratmıştır, önceki ümmetleri de. | |
| 186: Ve bizim gibi insandan başka bir şey de değilsin sen ve biz seni mutlaka yalancılardan sanmadayız. | |
| 187: Gökyüzünden parçalar düşür üstümüze eğer doğru söyleyenlerdensen. | |
| 188: Rabbim dedi, yaptığınız şeyi daha iyi bilir. | |
| 189: Derken onu yalanladılar da karanlık günün azâbı helâk etti onları; şüphe yok ki bu, o günün pek büyük bir azâbıydı. | |
| 192: Ve hiç şüphe yok ki Kur'ân, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. | |
| 193: Rûh-ül-Emîn indirmiştir onu. | |
| 194: Senin gönlüne, korkutanlardan olasın diye. | |
| 195: Apaçık Arapçayla. | |
| 196: Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var. | |
| 197: Onu, İsrâiloğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara? | |
| 198: Kur'ân'ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de. | |
| 199: Onlara okusaydı gene inanmazlardı. | |
| 200: Biz, böylece Kur'ân'ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik. | |
| 201: Fakat elemli azâbı görmedikçe inanmazlar ona. | |
| 202: Ansızın gelip çatar onlara ve onlar anlamazlar bile. | |
| 203: Derler ki: Bize mühlet verilir mi acaba? | |
| 204: Hâlâ azâbımızın çabucak gelmesini mi isterler? | |
| 205: Diyelim ki yıllarca onları yaşattık, geçindirdik de. | |
| 206: Sonra onlara vaadedilen azap geldi. | |
| 207: O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir sûretle kurtarabilir mi ki? | |
| 208: Ve hiçbir şehri helâk etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de. | |
| 209: Öğüt vermesinler ve biz zulmetmeyiz hiç. | |
| 210: Ve onu Şeytanlar indirmedi. | |
| 211: Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez. | |
| 212: Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır. | |
| 213: Sakın Allah'la berâber bir başka mâbûdu çağırma, yoksa azâba uğratılanlardan olursun. | |
| 214: Ve en yakın hısımlarını korkut. | |
| 215: İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevâzi ol. | |
| 216: Sana isyân ederlerse de de ki: Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım. | |
| 217: Ve dayan üstün ve rahîm mâbûda. | |
| 218: Öylesine mâbut ki namaza kalktığın zaman da seni görür. | |
| 219: Ve secde edenler arasında secde edişini de görür. | |
| 220: Şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir. | |
| 221: Haber vereyim mi size, kime iner Şeytanlar? | |
| 222: Onlar, bütün yalancı ve suçlulara inerler. | |
| 223: Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır. | |
| 224: Ve şâirlere de akılsızlar ve ziyankârlar uyar. | |
| 225: Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vâdide sersemce dolaşıp dururlar. | |
| 226: Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler. | |
| 227: Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah'ı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesnâ. Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler. | |