| Yaşar Nuri Öztürk Meali |
|
| 1: Tâ, Sîn, Mîm. | |
| 2: İşte sana gerçeği apaçık gösteren Kitap'ın ayetleri... | |
| 3: Onlar iman etmiyorlar diye kendini üzüntüden tüketir gibisin. | |
| 4: Eğer istersek gökten üzerlerine bir mucize indiririz de boyunları onun önünde perişanlıkla eğilip kalır. | |
| 5: O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler. | |
| 6: Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri. | |
| 7: Bakmadılar mı yere, neler fışkırtmışız onda cömert ve bereketli her çiftten. | |
| 8: Bunda elbette bir mucize var, fakat onların çoğu mümin değiller. | |
| 9: Ve hiç kuşku yok, senin Rabbin gerçekten mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir. | |
| 10: Rabbinin Mûsa'ya, "Zulüm sergileyenler topluluğuna git" diye seslenişini hatırla. | |
| 11: "Firavun'un toplumuna git. Hâlâ korkup korunmayacaklar mı?" | |
| 12: Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." | |
| 13: "Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder." | |
| 14: "Hem, benim üzerimde onlar aleyhine işlenmiş bir suç var; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum." | |
| 15: "Hayır, olmaz!" dediler. "Ayetlerimizi götürün. Biz sizinleyiz, herşeyi dinlemekteyiz." | |
| 16: "Hemen Firavun'a gidin, şöyle deyin: -Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz." | |
| 17: "İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder." | |
| 18: (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: «Biz seni içimizde daha çocukkken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?» | |
| 19: "Ve sonunda o yaptığını da yaptın. Nankörlerden birisin sen." | |
| 20: Mûsa dedi: "Onu yaptığım zaman şaşkınlardandım." | |
| 21: "Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı." | |
| 22: "O başıma kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı." | |
| 23: Firavun dedi: "Peki, âlemlerin Rabbi kim?" | |
| 24: Dedi: "Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi. Eğer iyice anlayıp inanıyorsanız." | |
| 25: Firavun, çevresindekilere dedi: "Duyuyor musunuz?" | |
| 26: Mûsa dedi: "O hem sizin Rabbinizdir hem de önceki atalarınızın Rabbidir." | |
| 27: Firavun dedi: "Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli." | |
| 28: Mûsa dedi: "Eğer aklınızı işletirseniz O, doğunun, batının ve bunlar arasındakilerin de Rabbidir." | |
| 29: Dedi: "Benden başka ilah edinirsen, yemin olsun seni zındanlıklar arasına atarım." | |
| 30: Mûsa dedi: "Ya sana gerçeği gösteren birşey getirmişsem!" | |
| 31: Dedi: "Hadi getir onu ortaya, eğer doğru sözlülerden isen!" | |
| 32: O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş. | |
| 33: Elini çıkardı, o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi. | |
| 34: Firavun, çevresindeki kodamanlar konseyine şöyle dedi: "Bu adam gerçekten bilgin bir büyücü; | |
| 35: Büyüsüyle sizi toprağınızdan çıkarmak istiyor. Ne diyorsunuz?" | |
| 36: Dediler: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy ve kentlere toplayıcılar gönder, | |
| 37: Ki, tüm bilgili büyücüleri huzuruna getirsinler." | |
| 38: Nihayet büyücüler belirlenen bir günün, belirlenen bir vaktinde bir araya getirildi. | |
| 39: Halka da: "Siz de toplanır mısınız?" denildi. | |
| 40: "Sanıyoruz ki, büyücülere uyacağız, eğer galip gelirlerse." | |
| 41: Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?" | |
| 42: "Evet, dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız." | |
| 43: Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!" | |
| 44: Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz." | |
| 45: Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. | |
| 46: Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar. | |
| 47: Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi'ne." | |
| 48: "Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbine." | |
| 49: Firavun haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım." | |
| 50: Dediler: "Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz, | |
| 51: Ümidimiz odur ku, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk." | |
| 52: Mûsa'ya şunu vahyettik: Kularımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar. | |
| 53: Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi: | |
| 54: "Kuşkusuz bunlar, küçücük bir topluluktur." | |
| 55: "Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar." | |
| 56: "Biz ise dikkatli davranan koca bir kitleyiz." | |
| 57: Bunun üzerine biz onları bahçelerinden, pınarlarından çıkardık. | |
| 58: Hazinelerinden, mutlu kutlu yerlerinden ettik. | |
| 59: Böylece oralara İsrailoğullarını vâris kıldık. | |
| 60: Firavun ve adamları, gün doğarken onları izlemeye başladılar. | |
| 61: İki topluluk birbirini görecek hale gelince, Mûsa'nın adamları seslendi: "İşte şimdi yakalandık!" | |
| 62: Mûsa dedi: "Hayır, asla! Rabbim benimledir, bana kılavuzluk edecektir." | |
| 63: Bunun üzerine Mûsa'ya, "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı, her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi oldu. | |
| 64: Ötekileri de oraya yaklaştırdık. | |
| 65: Mûsa'yı ve beraberindekileri toptan kurtardık. | |
| 66: Sonra ötekileri boğduk. | |
| 67: Bunda elbette bir ibret vardır ama onların çoğu inanmış kimseler değildi. | |
| 68: Ve şüphesiz, senin Rabbindir O mutlak Azîz, mutlak Rahîm. | |
| 69: İbrahim'in haberini de oku onlara. | |
| 70: Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?" | |
| 71: Dediler: "Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmaya devam edeceğiz." | |
| 72: Dedi: "Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı?" | |
| 73: "Size yarar sağlıyor yahut zarar veriyorlar mı?" | |
| 74: Dediler: "Hayır! Ancak atalarımızı böyle yapar halde bulduk." | |
| 75: Dedi: "Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!" | |
| 76: "Siz ve o eski atalarınız!" | |
| 77: "Şüphesiz onlar benim düşmanım. Ama âlemlerin Rabbi dostum." | |
| 78: "O yarattı beni, O yol gösteriyor bana." | |
| 79: "O'dur beni doyuran, suvaran." | |
| 80: "Hastalandığımda O'dur bana şifa ulaştıran." | |
| 81: "Beni öldürecek, sonra diriltecek O'dur." | |
| 82: "Din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da O'dur." | |
| 83: "Rabbim, bana hükmetme gücü/hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına kat!" | |
| 84: "Sonradan gelecekler arasında benimle ilgili doğru/isabetli bir dil oluştur." | |
| 85: "Beni, nimetlerle dolu cennetin mirasçılarından kıl." | |
| 86: "Babamı da affet. Çünkü o, sapmışlardandır." | |
| 87: "Herkesin diriltileceği gün beni utandırma." | |
| 88: "Bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar." | |
| 89: "Yalnız temiz bir kalple Allah'a varan kurtulur." | |
| 90: Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. | |
| 91: Cehennem de şımarıp azanların karşısına getirilir. | |
| 92: Denir ki onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?" | |
| 93: "Allah'ın dışındakiler, size yardım ediyorlar mı? Peki, kendilerine yardımları dokunuyor mu?" | |
| 94: Ardından onlar ve öteki azgınlar cehennemin içine tıkılmıştır. | |
| 95: İblis orduları toplu haldedir. | |
| 96: Onun içinde birbiriyle çekişirlerken şöyle derler: | |
| 97: "Vallahi, biz açık bir sapıklığın ta içindeymişiz." | |
| 98: "Çünkü sizi âlemlerin Rabbi'yle aynı düzeyde tutuyorduk." | |
| 99: "Bizi saptıran, o suçlulardan başkası değildi." | |
| 100: "Artık ne şefaatçilerimiz var, | |
| 101: Ne sıcak, samimi bir dostumuz." | |
| 102: "Keşke bir dönüşünüz daha olsaydı da müminlerden olabilseydik." | |
| 103: Kuşkusuz, bütün bunlarda mutlaka bir ibret vardır. Ama onların çoğu müminler değil. | |
| 104: Ve kuşkusuz senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm. | |
| 105: Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı. | |
| 106: Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?" | |
| 107: "Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm." | |
| 108: "Artık Allah'tan sakının da bana itaat edin." | |
| 109: "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm sadece âlemlerin Rabbi'ndendir. | |
| 111: Dediler: "Biz sana inanır mıyız? Seni, o bayağı zavallılar izliyor." | |
| 112: Nûh dedi: "Onların yaptıklarına ilişkin bir ilmim yok." | |
| 113: "Onların hesabı Rabbimden başkasına ait değildir. Bir düşünebilseniz!" | |
| 114: "Ben iman etmiş insanları kovamam." | |
| 115: "Ben sadece açık bir biçimde uyarmaktayım." | |
| 116: Dediler: "Ey Nûh! Eğer bu işe son vermezsen, vallahi taşlananlardan olacaksın." | |
| 117: Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı." | |
| 118: "Artık benimle onlar arasını iyice aç; beni ve beraberimdeki müminleri kurtar." | |
| 119: Bunun üzerine biz, onu da beraberindekileri de o yüklü gemide kurtardık. | |
| 120: Sonra dışta kalanları boğduk. | |
| 121: Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminler değildi | |
| 122: Kuşkusuz, senin Rabbindir o mutlak Azîz, mutlak Rahîm. | |
| 123: Âd da peygamberleri yalanladı. | |
| 124: Kardeşleri Hûd onlara: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?" demişti. | |
| 125: "Ben sizin için, güvenilir bir resulüm." | |
| 127: "Ben sizden bu iş için bir ücret istemiyorum. Benim ödülüm âlemlerin Rabbi'ndendir." | |
| 128: "Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!" | |
| 129: "Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?" | |
| 130: "Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?" | |
| 132: "O bildiğiniz nimetleri önünüze yayandan korkun." | |
| 133: "Size bir yığın nimet lütfetti: Davarlar, oğullar, | |
| 134: Bahçeler, pınarlar." | |
| 135: "Büyük bir günün azabı üstünüzedir diye korkuyorum." | |
| 136: Dediler: "Sen ha öğüt vermişsin ha öğüt verenlerden olmamışsın. Bizim için fark etmez." | |
| 137: "Bu, öncekilerin uydurmalarından başka şey değil." | |
| 138: "Biz azaba uğratılacak değiliz." | |
| 139: Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi. | |
| 140: Kuşkusuz, senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir. | |
| 141: Semûd da peygamlerleri yalanladı. | |
| 142: Kardeşleri Sâlih onlara demişti ki: "Siz hiç sakınmıyor musunuz?" | |
| 143: "Ben sizin için emin bir resulüm." | |
| 144: "Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin." | |
| 145: "Ben bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbi'ndendir." | |
| 146: "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?" | |
| 147: "Bahçelerde, pınarlarda." | |
| 148: "Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar içinde." | |
| 149: "Keyif içinde, dağlardan evler yontuyorsunuz." | |
| 151: "Savurganlık edenlerin/haddi aşanların buyruğuna uymayın." | |
| 152: "Onlar yeryüzünde bozgun çıkarırlar, barış için çalışmazlar." | |
| 153: Dediler: "Sen, adamakıllı büyülenmişsin." | |
| 154: "Sen de bizim gibi bir insansın. Eğer doğru sözlülerden isen, hadi bir mucize getir." | |
| 155: Dedi: "Şu bir dişi devedir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin." | |
| 156: "Ona kötülükle ilişmeyin. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar." | |
| 157: Onu yere yatırıp kestiler. Sonra da pişman oldular. | |
| 158: Sonunda azap onları yakaladı. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu inanan kişiler değildi. | |
| 159: Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm'dir. | |
| 160: Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı. | |
| 161: Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?" | |
| 162: "Ben size gelen emin bir elçiyim." | |
| 165: "Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da, | |
| 166: Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Doğrusu siz haddi aşmış bir kavimsiniz." | |
| 167: Dediler: "Eğer bu tavrını sona erdirmezsen, ey Lût, yemin olsun bu topraktan sürülenlerden olacaksın." | |
| 168: Lût dedi: "Ben sizin şu yaptığınıza öfkelenenlerdenim." | |
| 169: "Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından koru." | |
| 170: Bunun üzerine biz onu ve ailesini toplu halde kurtardık. | |
| 171: Ancak geridekiler arasında bir kocakarı kaldı. | |
| 172: Sonra ötekileri mahvedip batırdık. | |
| 173: Üzerlerine bir de yağmur yağdırdık. Ne de kötüymüş uyarılanların yağmuru! | |
| 174: Elbette bunda bir ayet var ama onların çoğu müminler değildi. | |
| 175: Ve senin Rabbin mutlak Azîz, mutlak Rahîm... | |
| 176: Eyke halkı da elçileri yalanladı. | |
| 177: Şuayb onlara demişti ki: "Hâlâ sakınmıyor musunuz?" | |
| 178: "Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm." | |
| 180: "Ben bu iş için sizden herhangi bir ödül de istemiyorum; benim ödülüm âlemlerin Rabbi'nden başkasında değil." | |
| 181: "Ölçüyü tam yapın; şunun bunun hakkını çarpanlardan olmayın" | |
| 182: "Doğru düzgün terazi ile tartın." | |
| 183: "Halkın eşyasını, değerlerini düşürerek almayın. Yeryüzünde, bozguncular olarak fesat çıkarmayın!" | |
| 184: "Sizi ve önceki nesilleri yaratandan sakının!" | |
| 185: Dediler: "Sen fena halde büyülenmişsin." | |
| 186: "Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz." | |
| 187: "Eğer doğru sözlülerdensen, hadi üzerimize gökten parçalar düşür!" | |
| 188: Şuayb dedi: "Yapmakta olduğunuzu Rabbim daha iyi bilir." | |
| 189: Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı. | |
| 190: Bunda elbette bir ibret var ama onların çoğu inanan kişiler değildi. | |
| 192: Kesin olan şu ki, o âlemlerin Rabbi'nden indirilmiştir. | |
| 193: O güvenilir Rûh indirdi onu, | |
| 194: Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın. | |
| 195: Açık seçik Arapça bir dille indirdi. | |
| 196: O, elbette ki öncekilerin kitaplarında da var. | |
| 197: Beni İsrail bilginlerinin de onu bilmesi bunlar için bir belirti/kanıt değil mi? | |
| 198: Biz onu Arapça konuşmayanlardan birine indirseydik de, | |
| 199: O onu onlara okusaydı, yine de ona inanmayacaklardı. | |
| 200: Biz onu suçluların kalplerine işte böyle yolladık. | |
| 201: Acıklı azabı görünceye değin ona inanmazlar. | |
| 202: O azap onlara ansızın gelecek, farkında bile olmayacaklar. | |
| 203: O zaman şöyle derler: "Acaba bize süre verilir mi?" | |
| 204: Bizim azabımızı acele mi istiyorlar? | |
| 205: Görmedin mi ki, biz onları yıllarca nimetlendirsek de, | |
| 206: Sonra, tehdit edildikleri şey kendilerine ulaşsa, | |
| 207: O yararlandıkları nimetler onların hiçbir işine yaramaz. | |
| 208: Biz, uyarıcıları olmayan hiçbir kenti/uygarlığı helâk etmemişizdir. | |
| 209: Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz. | |
| 210: Onu şeytanlar indirmedi. | |
| 211: Onlara yaraşmaz, zaten güçleri de yetmez. | |
| 212: Çünkü onlar, dinleyişten azledilmişlerdir. | |
| 213: O halde, Allah'ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma/davet etme. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun. | |
| 214: En yakın akraba ve hısımlarını uyar. | |
| 215: Müminlerin sana uyanlarına kanadını indir. | |
| 216: Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: "Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım." | |
| 217: O Azîz, o Rahîm olana güvenip dayan. | |
| 218: O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman. | |
| 219: Görüyor nasıldır secde edenler içinde dolaşman. | |
| 220: Kuşkusuz, O'dur iyice bilen, iyice duyan. | |
| 221: Haber vereyim mi size şeytanların kime iner olduğundan? | |
| 222: Her bir dönek/iftiracı günahkâr üzerine iner onlar. | |
| 223: Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların. | |
| 224: Şairlere gelince, onlara da çapkınlar, sapkınlar uyar. | |
| 225: Görmez misin onları ki, her vadide şaşkın, tutkun dolaşırlar. | |
| 226: Ve onlar, yapmayacakları şeyleri söyleyip dururlar. | |
| 227: İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp başaşağı döneceklerini yakında bilecekler. | |