| Ali Bulaç Meali |
|
| 1: Ta, Sin, Mim. | |
| 2: Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir. | |
| 3: Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?) | |
| 4: Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir. | |
| 5: Onlara Rahman (olan Allah)'tan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler. | |
| 6: Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu yaptıkları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir. | |
| 7: Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik. | |
| 8: Şüphesiz, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler. | |
| 9: Şüphesiz, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlüdür, merhamet sahibidir. | |
| 10: Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: "Zulmetmekte olan kavme git;" | |
| 11: Firavun'un kavmine, hâlâ sakınmıyorlar mı?" | |
| 12: Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum." | |
| 13: "Göğsüm sıkışıyor, dilim dönmüyor; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder." | |
| 14: "Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkuyorum." | |
| 15: (Allah:) "Hayır," dedi. "İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz." | |
| 16: "Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: Gerçekten biz, alemlerin Rabbi'nin elçisiyiz," | |
| 17: "İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik)." | |
| 18: (Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: "Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?" | |
| 19: "Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin." | |
| 20: (Musa) Dedi ki: "Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım." | |
| 21: "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni gönderilen (elçilerden) kıldı." | |
| 22: "Bana karşı lütuf dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır." | |
| 23: Firavun dedi ki: "Alemlerin Rabbi nedir?" | |
| 24: Dedi ki: "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir)." | |
| 25: Çevresindekilere dedi ki: "İşitiyor musunuz?" | |
| 26: (Musa:) Dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir." | |
| 27: (Firavun) Dedi ki: "Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir." | |
| 28: "Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir" dedi (Musa). | |
| 29: (Firavun) dedi ki: "Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım." | |
| 30: (Musa) Dedi ki: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" | |
| 31: (Firavun) Dedi ki: "Eğer doğru sözlü isen, onu getir." | |
| 32: Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi. | |
| 33: Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'. | |
| 34: (Firavun,) Çevresindeki önde gelenlere: "Bu" dedi, "Doğrusu bilgin bir büyücüdür." | |
| 35: "Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?" | |
| 36: Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder," | |
| 37: "Bütün uzman, bilgin büyücüleri sana getirsinler." | |
| 38: Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi. | |
| 39: Ve insanlara da: "Siz de toplanıyor musunuz?" dendi. | |
| 40: "Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız." | |
| 41: Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler. | |
| 42: "Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." | |
| 43: Musa onlara dedi ki: "Atacağınızı atın." | |
| 44: Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: "Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz" dediler. | |
| 45: Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor. | |
| 46: Anında büyücüler secdeye kapandılar. | |
| 47: (Ve:) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler. | |
| 48: "Musa'nın ve Harun'un Rabbine." | |
| 49: (Firavun) Dedi ki: "Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım." | |
| 50: "Hiç zararı yok" dediler. "Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz." | |
| 51: "Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz." | |
| 52: Musa'ya: "Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz" diye vahyettik. | |
| 53: Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. | |
| 54: "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;" | |
| 55: "Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler. | |
| 56: Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi). | |
| 57: Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; | |
| 58: Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da. | |
| 59: İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık. | |
| 60: Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. | |
| 61: İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: "Gerçekten yakalandık" dediler. | |
| 62: (Musa:) "Hayır" dedi. "Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir." | |
| 63: Bunun üzerine Musa'ya: "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. | |
| 64: Ötekileri de buraya yaklaştırdık. | |
| 65: Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. | |
| 66: Sonra ötekileri suda boğduk. | |
| 67: Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. | |
| 68: Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. | |
| 69: Onlara İbrahim'in haberini de aktar / oku: | |
| 70: Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. | |
| 71: Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." | |
| 72: Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" | |
| 73: "Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?" | |
| 74: "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." | |
| 75: (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" | |
| 76: "Hem siz, hem de eski atalarınız?" | |
| 77: "İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç" | |
| 78: "Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;" | |
| 79: "Bana yediren ve içiren O'dur;" | |
| 80: "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" | |
| 81: "Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur," | |
| 82: "Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" | |
| 83: "Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;" | |
| 84: "Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver." | |
| 85: "Beni nimetlerle donatılmış cennetin mirasçılarından kıl," | |
| 86: "Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır." | |
| 87: "Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme," | |
| 88: 'Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde." | |
| 89: "Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka." | |
| 90: (O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır. | |
| 91: Cehennem de azgınlar için sergilenir. | |
| 92: Ve onlara: "Tapmakta olduklarınız nerede?" denilir; | |
| 93: "Allah'ın dışında olan (ilah)lar; size yardımları dokunuyor mu veya kendilerine yardımları oluyor mu? | |
| 94: Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir. | |
| 95: Ve İblis'in bütün orduları da. | |
| 96: Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: | |
| 97: "Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz," | |
| 98: "Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. | |
| 99: "Bizi suçlu günahkarlardan başka saptıran olmadı." | |
| 100: "Artık bizim için ne bir şefaatçi var," | |
| 101: "Ne de candan, yakın bir dost." | |
| 102: "Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." | |
| 103: Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. | |
| 104: Ve şüphesiz senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. | |
| 105: Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı. | |
| 106: Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. | |
| 107: "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." | |
| 108: "Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin." | |
| 109: "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." | |
| 111: Dediler ki: "Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?" | |
| 112: Dedi ki: "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur." | |
| 113: "Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)" | |
| 114: "Ve ben mü'min olanları kovacak değilim." | |
| 115: "Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcıyım." | |
| 116: Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulup kovulacaksın." | |
| 117: Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı." | |
| 118: "Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar." | |
| 119: Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık. | |
| 120: Sonra bunun ardından geride kalanları da suda boğduk. | |
| 123: Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı. | |
| 124: Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti. | |
| 128: "Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?" | |
| 129: "Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?" | |
| 130: "Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?" | |
| 132: "Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup sakının." | |
| 133: "Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti." | |
| 134: "Bahçeler ve pınarlar da." | |
| 135: "Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum." | |
| 136: Dediler ki: "Bizim için farketmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da." | |
| 137: "Bu, geçmiştekilerin geleneksel tutumundan başkası değildir." | |
| 138: "Ve biz azab görecek de değiliz." | |
| 139: Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. | |
| 140: Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. | |
| 141: Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. | |
| 142: Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti. | |
| 146: "Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?" | |
| 147: "Bahçelerin, pınarların içinde," | |
| 148: "Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?" | |
| 149: "Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz." | |
| 150: "Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin." | |
| 151: "Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin." | |
| 152: "Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik, düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)." | |
| 153: Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin." | |
| 154: "Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin; eğer doğru sözlü isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir görelim." | |
| 155: Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir." | |
| 156: "Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar. | |
| 157: "Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular." | |
| 158: Böylece azab onları yakaladı. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. | |
| 160: Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. | |
| 161: Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. | |
| 165: "Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? | |
| 166: "Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." | |
| 167: Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." | |
| 168: Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım." | |
| 169: "Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar." | |
| 170: Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık. | |
| 171: Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç. | |
| 172: Sonra geride kalanları yerle bir ettik. | |
| 173: Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kötü. | |
| 175: Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir. | |
| 176: Eyke halkı da, gönderilen (peygamber)leri yalanladı. | |
| 177: Hani onlara Şuayb: "Sakınmaz mısınız?" demişti. | |
| 181: "Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın." | |
| 182: "Dosdoğru olan terazi ile tartın." | |
| 183: "İnsanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." | |
| 184: "Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan sakının". | |
| 185: Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin". | |
| 186: "Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz." | |
| 187: "Eğer doğru sözlü isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver." | |
| 188: Dedi ki: "Rabbim, yaptıklarınızı daha iyi bilir. | |
| 189: Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı. | |
| 192: Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir. | |
| 193: Onu Ruhu'l-emin indirdi. | |
| 194: Uyarıcılardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir). | |
| 195: Apaçık Arapça bir dille. | |
| 196: Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. | |
| 197: İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? | |
| 198: Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık. | |
| 199: Böylece onlara okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi. | |
| 200: Biz onu, suçlu günahkarların kalbine işte böyle işlettik. | |
| 201: Onlar, o pek acı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. | |
| 202: Artık o (azab), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir. | |
| 203: Derler ki: "bize bir süre tanınır mı?" | |
| 204: Onlar yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? | |
| 205: Gördün mü; biz onları yıllarca yararlandırsak, | |
| 206: Sonra kendilerine va'dolunan (azab günü) geliverse, | |
| 207: Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azabtan) bağımsız kılamaz. | |
| 208: Kendisi için bir uyarıcı olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz. | |
| 209: (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır); biz zulmedici değiliz. | |
| 210: Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir. | |
| 211: Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler. | |
| 212: Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır. | |
| 213: Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun. | |
| 214: (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar. | |
| 215: Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger. | |
| 216: Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: "Gerçekten ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım." | |
| 217: Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. | |
| 218: O, kıyam ettiğin zaman seni görüyor. | |
| 219: Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da. | |
| 220: Hiç şüphesiz, O, işitendir, bilendir. | |
| 221: Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? | |
| 222: Onlar, 'gerçeği ters yüz eden', günaha düşkün olan her yalancıya inerler. | |
| 223: Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler. | |
| 224: Şairler ise; gerçekten onlara azgın sapıklar uyar. | |
| 225: Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip duruyorlar, | |
| 226: Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylüyorlar. | |
| 227: Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. | |